Açlık ve İnsanlık
Aç ve açıkta bir baba,
Yedi çocuğuyla göçüyordu yurdundan, Gözleri yaşlı ardına bakmadan. Ve en kötüsü nereye gittiğini bilmeden, Dermansız ayaklarla yürüyorlardı düşe kalka, Çok değil kaç Km ötede, Bir yavrusunu kaybetti. Gözleri yaşlı, yüreği kahırdı, Cenazeyi yıkayacak su yoktu, Öylece gömdü birkaç santim çukura, Namazsız, telkinsiz ve törensiz. Güneş ısıtmıyor, yakıyordu ortalığı, Bedenler yılgın, soluklar nefessiz. Kalanlarla yola düştü baba, Sonra ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü, Ve en son bir kampa varınca, Beşinci evladının da toprağa gömdü. Çocuklar bir kere, Baba, binlerce kez öldü. Bir lahza düşündüm, Afrika’da babayım, Yokluk ve sefalet tek davet, Çaresizlik en çekilmez kahrım, Akabe her yanım, Viran bir mecalsizlik. İnsanlar ölüyor, çocuklar ölüyor, canlılar ölüyor Her yerde ölüm, her yerde kokuşmuş et. Korkuyla irkildim o anda, “Medet” dedim. “Allah’ım medet.” Her gün tonlarca ekmeği çöpe, Tonlarca suyu gereksiz harcarken, Açlıktan ölenlere boş boş bakarız, “Ben ne yapabilirim” der çıkarız içinden. Yüreğimiz kararmasın, vicdanımız taşlanmasın, Merhametsiz olmayalım, Biz duyarlı olursak biter bu meret, Hiçbir şey yapamıyorsan, Bari dua et. İnsanlar zerre buğdaya hasret Afrika’da, Karanlığa gömülmüş şafak, Ar damarımız çatlamış, Sofrada yemekler tabak tabak. Yerkabuğunun içindekileri dışarı fırlattığı, Yemin olunan; Alınan her nefesin hesabının sorulduğu, Zinhar mazeretlerin kifayetsiz kaldığı, Mizanı, düşünen var mı? Her sofraya oturduğumda, Çiğnediğim her lokma, içtiğim her yudum su, Yapışır ümmüğüme. Gözlerim dolar, yüreğim burkulur, Sorgular vicdanım kendi kendini, “Bunun hesabını nasıl veririm?” Öte tarafta insanlar açken, “Ben nasıl yemek yerim.” Bir ana dört çocuğuyla, Umutsuz bir umutla, Sıcaktan kavrulan bir günde, Çıkıyordu yola. Rüzgârın bile mahzene gizlendiği o günde, Bir ana dört çocuğuyla çölde. Yürüyordu yorgun ve bitik, Vardılar bir ağacın altına, Yürekler susuz, kursaklar kurumuş, Mideler bomboş açlıktan solmuş. Çocuklar takatsiz, soluksuz adım atamıyordu. Bir ana, çocuklarını ağacın gölgesine bıraktı, Tek başına, Tek başına, umutsuz bir umutla, Çiğer parelersiz, Çocuklarının hayatı uğruna, son bir hamleyle Koşuyordu bilmediği bir yöne. Günler sonra bir yere vardı, Vardığı yerde de sefalet vardı, Ardına baktı, Çocuklarını nereye bıraktığını, Hatırlayamadı. Aza kanaati olmayanın, çoğu olsa neye yarar, Öyleki yoklukta sızlar, varlıkta azar. |
Babamı anınsattınız.
Elinize sağlık.
SEVGİYLE KALIN..