SÜRGÜN
Perişan sancılarla kıvrandı, ovalar,
Gözündeki yaş ,nehir oldu bana gelene kadar Şehre yağmur indi, temmuz bakışında soluğunun; Durmaz zehir ; kana karışacak pusulası var.. Temsili bir yalnızlık, gözün kapısına bakar, Dağlar,oy yüz sürdüğüm dağlar.. Affını,fermanda yazmayan ;soluğum kesen, Bir cinayet şüphesiyle; aşkımı öldüren: Dağlar.. ‘’Her son, yeni bir başlangıçtır..’’ Ben sondum, O başlangıç.. Aynı yola sığamaz ki , iki cengaver.. Sırt sırta, omuz omuza geçmiştik oysa Yanardağların ,sırtımızda bıraktığı yaraları.. O merhem olmuştu,ben acısına su.. Kim bilir nerden düşmüştü,o şehrin meydanına.. Yana kavrula, döne savrula Değdiğinde bana, Hiç görmemiş olduğumu, fark ettim; o kadar aydınlık bir yüz… Yüzünü, yüzüme sürdüm ; yanağında akan ırmağın selinde, Boğuldu gözlerim, Gözlerim ; O’nun bakışından ziyade,ölüdür her mevsim.. Can’a, tek deprem yeterdi,var etmek için, Yıkıldı binalarımız,kapımızda soysuz ayak izleri.. Çiğnediler önce O’nu,sonra beni.. Siper etti gölgesini,başım üstüne.. Vermedi,öyle kolay ; sürülmeden ben aşk haritasından.. Sürdü..Sürdü.. Uzağa..Daha uzağa.. Hangi mevsim,hangi yıldı..? Hangi notanın türküsünde; Kanaya, kanata soldurdu,sarı gülü..?_ Ansızın geldi,hiç sormadan ; kurmadan o zamanı..Bir öğle vaktiydi.. Gidişinde,çıkmaz bir sokağı biriktiriyordu zaman, Öle öle gitti; Geceydi, gitti; Karanlıktı,gitti; Yıka,yıkıla gitti… Savurdu parçalarımı,kollarımda şarapnel izleri.. Çöktü üstüme İstanbul.. Boğdu beni bir deniz,elleri sımsıcak.. Dağlar.. Yıkılası dağlar.. Altına kalacak değildim.. Sürülmeseydim Yıkılmasaydı, son bendim, Düşmeseydi, ellerime göz göz kalbi, Vermeseydi , başını aşkım için, Yenilecek değildim sana.. Oy dağlar,nadide bir çiçektim,soldurmasaydın Yarimin gözün suyunu,çekmeseydin yüzümden Saklamasaydın beni mağaranda, hapsetmeseydin, Yenilecek değildim sana.. Elbet bir gün ‘’Ferhat ‘’olup,gelir senin de bağrını delmeye.. Kederinden ölmeden önce… SİBEL EŞİYOK |
Yüreğinde ki dağın başı kardır borandır,ondandır dizelerin okuru savurması...
Kutlarım şairem...