saf sözcüğünün sırrınaydı açlığımşiirlerin mantığını ararken... renkli bir yemeni bağlandı hulyâmın gün yüzüne.. ne bahar ne de kıştı mevsim.. beyazı tozlanmıştı ayak bileklerinin kâhkülleri çizerken alnıma düşünceyi kara üzüm gözlerinde çözüldü men/dilim.. saçtı ilhâmı; toprak yolun bekâretini imâ eden kadim bir mısradan aldığım mola.. ’saf’ sözcüğünün sırrınaydı açlığım .. genişliyordu tahayyüle el sürmeden tasavvufa bakıyordu takvime.. eski zaman sevdası doluyordu tasvire.. arayışın meçhul kapısında özenimi bağışlıyor cür’etim.. derinlikte uçsuzlukmuş suskunluğun mânası.. bulduğumu sandığım ’saf’ lık, ummanla semânın birleştiği ıssızlık.. icâbetinden muâf toplanmıştı saf’lar, sevdanın bab’ı sarı çölün ortasına.. yürümek kolay değildi gördüğüm netameli düş’te.. varlığımdan boncuk boncuk sesler iniyordu sırrının kuyusuna, daha ağarmamıştı gün.. yeniden bağlandı men/dilim.. ağırdı sevda... |