Okuduğunuz şiir 22.7.2011 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Ben-Sen-Biz-Onlar...
K/ana karışırken zehir zemberek karanlık Bir kırlangıç vurulur göz kapaklarında...
Heybesinde maviliği taşıyan kervan Göç ederken şehrinden Katrana karışan dünleri s-oyar Alabora olmuş gemi misali kalır yürek.
G/özden süzülürken bir damla yaş Nisan bile küser yağmura Ağırlığınca asılır boyna asi gün-ahlar Düğümü açılmayan halat gibi sıktıkça sıkar nefesini Yiter Yusufluğun.
Sonra... Hercai hayatın içinde Rüyaları çalar haramiler Zaman ç/ağlayan içli bir keman sesidir artık...
Sonra! . . Sonrası... İçinde susmayan çocuğun hıçkırığıyla Apansız uyanırsın gecenin bir vakti Baştan/başa-sona ıslanır vuslat El sallar uzaktan teselliler Kurşunlarsın an(ı)ların içinde s-onsuzluğu Yavaş adımlarla yürürsün yalnızlık dehlizine Ve... Kaybolursun meçhul derinliğinde…
Yürek sesimi güne taşıyan ’Seçki Kurulu’na; zaman ayırıp okuyan-yazan ’yüreklere’ şiire verdikleri değerden ötürü çok teşekkür ederim. Saygıyla...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Ben-Sen-Biz-Onlar... şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ben-Sen-Biz-Onlar... şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Lisanı ağızda olanlara değil, lisanı gönülde olanlara yâr et bizi. Tebessümü simasında olanlara değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi. Aşkı tende sananlara değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi.
[ Mevlana ]
''Şiirin, düşüncenin ifadesi değil de, kanayan bir yaranın dile gelmesiyle oluştuğunu şiir yürekli her insan bilir sanırım. Zamana hapsedilmeyen sözlerin geldiği anda, geldiği gibi not düşülmesi ve bunları bir araya getirdiğinde ortaya çıkan resim belki de bir hayatın portresi olacaktır'' Derin bir çığlığın tesellisiz portresiyle süslenmiş usta dizeler kimsesiz kuyuların ortasında saklı yabancı vakitlerde sonra bir çağ yangınında hüzünlü bir çiçekten bir dua bırakmak gerek dedim güzel gözleriyle baksın hayat size anneciğinizin diye usul usul fısıldadım dizelerinize gönülden kutluyorum sevgimdesiniz saygılarımla...
kadın şairleri kıskanmak için ne çok sebebimiz var Tanrım...
bizden daha komplekssiz kurgulayabiliyorlar şiirlerinde söylemek istediklerini.
G/özden süzülürken bir damla yaş Nisan bile küser yağmura Ağırlığınca asılır boyna asi gün-ahlar
-ahlar dediniz de taze yaramı bir daha kanattınız....
Sevgili Şair Didem Madak, rezil bir hastalığa karşı kendini savunamadı...
O bir hukukçu olmasına rağmen önce şairdi... ne iyi ettiniz de -ahlar dediniz ...
Ah'lar dedik de Didem Madak' ı andık...
Ahlar ağacı
"bir ilaç içsem bari diye düşündüm, biraz kolonya sürünsem, ferahlasam, pencereyi açsam. şöyle bir şey yazdım sonra: yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. berbattı, bir şiire böyle başlanmazdı.
iç ses diye söylendim, ardından yıldırım gürses... aptal aptal güldüm bir de buna. ayşecik vazoyu kırıyor ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına. yapıştırsam da parçalarını hayatımın su sızdırıyordu çatlaklarından. karnabahar kızartmıyordu asla başrolde kadınlar.
güçlü bir el silkeledi beni sonra sanırım tanrı’nın eliydi. sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, çok şey görmüşüm gibi, ve çok şey geçmiş gibi başımdan, ah...dedim sonra ah!
iç ses, diye söylendim çocukken şöyle dua ederdim tanrı’ya: tanrım bana hiç erimeyen, kırmızı bir bonbon şekeri yolla. eski tül perdelerden gelinlik biçerdik kardeşimle kendimize durmadan, olmayan çayları, olmayan fincanlardan içerdik. olmayan kapıları açardık, olmayan ziller çaldığında. siyah papyonlu olurdu mutlaka resim defterimizdeki damat. yedi günde yarattığımız dünya mutlu olurduk pastel koksa. ve şimdi şöyle dua ediyorum tanrı’ya: olanlar oldu tanrım bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
kaybolmak istemiştim bir zamanlar kapının arkasında yokum demiştim ve divanın altında da. bulamazsınız ki artık beni, hayatın ortasında. kaybolmak istemiştim bir zamanlar beni kimse bulamazdı tanrı’nın arkasına saklansam. o kocamandı, en kocamandı o. bir kız çocuğunun hayalleri kadar.
bir zamanlar kendimi bulunmaz hint kumaşı sanmıştım. kaç metredir benim yokluğum? benden daha çok var sanmıştım. benim yokluğumdan dünyaya bir elbise çıkar sanmıştım. dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan sonunda ben de alıştım. ah...dedim sonra, ah!
güzin ablası kitaplar olan bir kızdım, içim sıkılmasa o kadar tek bir satır bile okumazdım. taş bebeğim ters çevrilince ağlardı bir derdi var derdim. derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim. ninni derdim, ninni bebeğim! cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini. plastik gözkapaklarının ardında, bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin, gözyaşları da. ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına. bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı, kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.
insan çıtır ekmeği ısırdığında, kırıklar dolar kucağına, işte orası umudun tarlasıdır. ve orada başaklar ağırlaştığında, sayısız ah dökülür toprağa.
iç ses, diye söylendim ve ah dedim sonra, böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.
dallarına salıncak kurardı çocuklar, hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar. meyveleri tatsızdı eski bir lanetten dolayı herkes dişlerdi acı meyvelerini, ve herkes söverdi ona. ismini yazardı herkes onun bağrına, ah derdi o. ah!
bıçağın ucundaydı insanların hafızası ‘insan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır.’ tanrı şöyle derdi o zaman: ah!
ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım, ulaşılamazdı, sen sarılmak istesen ona, o sana sarılmazdı. ne çok dikenin vardı tanrım! ne çok isterdim, sana sarılamazdım. ve şöyle derdim o zaman: ah!
ahlat ahların ağacıydı, yaşlanmaya başlayanların, itiraf edilememiş aşkların, evde kalmış kızların. ahlat ahların ağacıydı, cezayir nasıl cezaların ülkesiyse, öyleydi işte. ve etimoloji eti’lerden kalma bir zaman birimiydi yanılmıyorsam. ve yanılmıyorsam yalnız insanların, kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman. mesela o zamanlar mutsuz olduğunda insanlar, yok olurmuş bazı dakikalar"
Didem Madak (1970 - 2011)
Er Oil tarafından 7/26/2011 1:41:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
Tanımamış olmam büyük kayıp... Yakışmıyor ölüm hiç kimseye.. Hele hele böylesi genç birine:( Saygı ve duayla anıp, tüm yakınlarına sabır dilemekten gayrı keşke elimizden bir şey gelebilse... Mekan-ı cennet olsun.
Ağırlığınca asılır boyna asi gün-ahlar Düğümü açılmayan halat gibi sıktıkça sıkar nefesini Yiter Yusufluğun. yusuf gibi olabilme düşünce ve temennisiyle sizi ve şiirinizi kutluyorum..
Şiir yazmak yakışıyor/ Dizeler albenili, isterse kaçır beni... Hain gecelerde rüyalarımızı çalan haramiler... Şiir hakikaten elitti, ki hakedilen yerde.
Yüreğinize selam durdum ve candan kutluyorum
Hep sevgimde olan güzel yüreği tekrar selamlıyorum
Sonrası... İçinde susmayan çocuğun hıçkırığıyla Apansız uyanırsın gecenin bir vakti Baştan/başa-sona ıslanır vuslat El sallar uzaktan teselliler Kurşunlarsın an(ı)ların içinde s-onsuzluğu Yavaş adımlarla yürürsün yalnızlık dehlizine Ve... Kaybolursun meçhul derinliğinde…
Ve...bir gün en nadide inci olursun sevenin ellerinde...Çünki en naif inciler derinlerdedir,elde etmesini bilenler için...Tebriklerimle...Entellektüel-41
G/özden süzülürken bir damla yaş Nisan bile küser yağmura Ağırlığınca asılır boyna asi gün-ahlar Düğümü açılmayan halat gibi sıktıkça sıkar nefesini Yiter Yusufluğun.
S O N R A...
Lisanı ağızda olanlara değil, lisanı gönülde olanlara yâr et bizi.
Tebessümü simasında olanlara değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi.
Aşkı tende sananlara değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi.
[ Mevlana ]
''Şiirin,
düşüncenin ifadesi değil de, kanayan bir yaranın dile gelmesiyle oluştuğunu şiir yürekli her insan bilir sanırım.
Zamana hapsedilmeyen sözlerin geldiği anda,
geldiği gibi not düşülmesi ve bunları bir araya getirdiğinde ortaya çıkan resim belki de bir hayatın portresi olacaktır''
Derin bir çığlığın tesellisiz portresiyle süslenmiş usta dizeler kimsesiz kuyuların ortasında saklı yabancı vakitlerde sonra bir çağ yangınında hüzünlü bir çiçekten bir dua bırakmak gerek dedim güzel gözleriyle baksın hayat size anneciğinizin diye usul usul fısıldadım dizelerinize gönülden kutluyorum sevgimdesiniz saygılarımla...