anksiyete
bir
işçi yorgunluğuyla eve döner her akşam, günaşırı yollara sürdüğüm hayaller ki yemek ister, su ister ve bir bardak demli çay, yeniden hazır olabilmek için ertesi günkü kavgaya hiç bakmak istemesem de gözüm takılıyor k’anıyorum, yukarıya bakma! aşağıya! hep aşağıya… ört uyumalıyım kara yazgıların kâbusunu daha yaşanmadan/yaşlanmadan ve uyanıp yetişmeliyim bir sabah pür telaş, firdevsin kapıları kapanmadan… peş peşe dizilir nedametler ah-u eninler, iç çekişler ömrün geçip gittiğini anlatır dökülen kirpiklerim ve artık dönsem de gelmeyecekler mazisinden çekip gittiklerim… anne gece gündüz saçlarımda titreyen bu kelimeler de ne? ... |
yukarıya bakma! aşağıya! hep aşağıya…
Biriniz mal ve hılkatça kendinden üstün birini gördü mü, kendinden aşağı olana baksın! hadisi şerifi ve aşağıların en aşağısı tabiri ile esfeli safilin ve belhum edal / insan örgüsü içinde bir kelimeye bu kadar çok anlam yükleyebilen bir kalem sahibi önünde ancak saygıyla susmak gerekiyor aslında,
Birle başlıyor her şey ki iki olunca anlam buluyor üçlüğün hiçi,
Örtüsüne sarılıp uyuyan kaldırınca örtüyü devriliyor peşpeşe bütün nağmeler…
Nasılsa bir surla bitecek bütün sırlar birer birer…
Diyor şair bence:)
Mükemmel dizelerdi,
Şaire hürmetle…