BAK İŞTE BU SENİN SOBEN!
Önünde-sonunda olacak olanlar,
Olsun bir saat evveli. Beklemek ne zordur anlasan, Yarım yarım solumak… Beklemek görüp de el sürmemek, Olduğun yerde kalmak… Gelsen artık en hızlısından, Uçmaya hazırım rüzgârı bekliyorum, Seni sevdim seveli… Bıktım usandım böyle upuzun, Ya da dimdik oturur görünmekten… Ağlamak istiyorum ben de, Çocuklar gibi içimden gelerek… Ağlamak istiyorum, Ezgisini öğrenmiş gibi, ağlamayı bilerek… Duyulsun artık bütün frekanslardan, Kurtulsun canlar sürünmekten… Yorgun olan ayaklarım mı, Zihnim mi bulanmış yoksa yanıltır beni? Yollarım hep çıkmaza uzar gider, Sonunda usanıp kaldığım, Yollarım kıvrım kıvrım, Sakarya misali, Fazıl’ın şiirinde daldığım… Bilsin artık herkes, Duyan duymayanlara ulaştırsın, Bu işler bunaltır beni… Enerjisi bitmemiş, Amma arzuları yok olmuş yaşama dair… Ne söylesem kar etmiyor, isyanlarda ruhum, Beni dinlemiyor… Ne söylesem zihnim almıyor, Başka algılarda, Acı da yok, artık inlemiyor… Öğrensin şahit olanlar, Başkalarına da göstersinler, ne söylüyor bu şair… Eli kulağında mı aydınlığın, Kulaklar seste, gözler uzak/ufuklar da mı? Şehrin üzerinde toplanan kara bulutlar mı, Yoksa şehir mi göçmüş? Şehrin düzeni değişmiş de haberimiz mi olmamış? Herkes ezelden mi içmiş? Gün doğuyor hala eskisi gibi, Peki bu karanlığın suçu şafaklarda mı? Ne şehir suçlu aslında, ne ufuklar; Ne tedirgin geceler, ne huzursuz şafaklar; Yar masum, kar üşütmüyor, nar yakmıyor! Tek suçlu içinde mahkûm olduğum Ve içime hapsettiğim o köhnemiş sokaklar! Tek suçlu ben Ey yar, sevinebilirsin Kazanmanın hazzıyla bağırıp, Zevk çığlıkları atabilirsin Yakalandım Bak işte bu senin soben! Güneri Yıldız (Elazığ, 11.05.2011) . |
Yüreğinize sağlık Güneri Bey.
Selam ve dua ile...