-ÖLÜ AŞKLAR MEZARLIĞI-
Sevgilim,
Bir ülke senin gövden kadar masum olsaydı Bir tek anne oğlunu devletten sormazdı... - Şükrü Erbaş - I An’lar anılar yollar vardır koşarsın hiçliğin boşluğunda azalan bir zamandır ve aşktır hoyrattır yaradır hicazdır hüzzamdır hayatının en berrak yanıdır... Bir dilek tutarsın, kendi karanlığında saklarsın; yanılırsın! yenik bir imge gelir yapışır savrulan ömrüne, yazarsın, yaşayamazsın yaşarsın, anlayamazsın sen böyle yaraya kabuk, zamansız düşmelere tutunmak olsan da; ne insana, ne hayata yaranamazsın.. Cam kırığı gibi avuçlarsın yaşamayı bırak acısın, kanasın yazarsın şiir, ölürsün toprak kanar durduramazsın! II Sen hayatta mağlupsun sen yalnız kalbin ölü aşklar mezarlığı.. Hangi acıya akar ömrün, yamalı umutlarda... kaç deniz boğulur içinde.. Sen sevince ensesinden vurulmuş bir maktül olurdun ’acı yok olmaz yalnızca yer değiştirirdi..’ Buralarda sevmek ölüme yazgılıdır kulaç attığın her aşk ağır bir suç sayılır zulandaki özlemlerinle sürgün edilirdin yurdundan III / Öyle ya, artık ’aşk dediğiniz nedir ki’... duvarları sperm kokan bir otel odasında vizite fiyatına! IV Hayallerin bile haklı cesaretlerini unutmuşlardı bütün çıkmaz sokaklar senin içinden geçer bütün anlamları ters yüz ederek... Her gidene elveda kalana acımsı bir sızıydın ve kanayan bir anıydın... Hiçbir hakemin vermediği haklı bir penaltıydın... Sen içe kapanış hüçresinde hep yoksulluğa yakın tanıyarak yurdunu, sessizce ve yaşamın menzilinde yaşlandırarak yaşamı bütün kalabalıklarda yalnızlaşarak senden söz ederdi, ihanetin kirinden arınmamış politikacılar... Daha birileri bir yerlerde aşktan ve yaralardan söz ederdi... V Biraz hüzün depolayıp, yeni dizeler yaz imlası bozuk hayata ve yürü intihar kokan bir gecede düşünme; bu bıçak hangi kalbe saplanacak! Bu yüzden, sırf bu yüzden çekip gitmeli buralardan... ama ’ne demiş uçurumda açan çiçek, yurdumsun ey uçurum’... Şiirlerin yasak diliyle anlatmalı en azgın yaraları yasaklar taşımalı linç girişimi sevdalara.. pazarlığa oturan orospuları anlatmalı biraz da, aşkı anonimleştiren ihanet ihraççılarını.. Yoksa sustukça sesimizde çığlıklar boğulacak kanun hükmünde sesimiz kanayacak.. VI Herkes kendi çarmıhını sırtında taşıyabilmeli ve uçabilmeliydi, her kuş kendi kanatlarıyla. VII Madem zulmün kıskacında paranın sultasında yenikti insan ve şairler yenikti yasalar hükümet parlamento yenikti! ne ağlayabilirdin / ne de özgürleşebilirdin... / Ne kendine yaranabildin şu örseleyen hayatta, ne de aşka.. kimin bir parça yalnızlığı varsa ’bırakıp gitmiş avuçlarına.’/ VIII Sınırlarını zorladığın sancılı sevişmelerde intiharlar çarpar beyninin ıssızlığına sefil bir hayatın baş aktörü olursun melodramlarını kusarsın öyle solgun yalnızlıklara... Neredesin neredesin?.. Şimdi hangi aşkta mahsur kaldın hangi depremin enkazında hangi öykünün mağdurusun! (Birdal ERDOĞMUŞ/2004) |