Ah Tamara EfsanesiŞiirin hikayesini görmek için tıklayın AH TAMARA EFSANESİ:
Adı: Mihran olan, Müslüman genç bir çoban ile güzelliği dillere destan olan Tamara adındaki, bir rahip kızının dramatik efsanesidir ki; Van gölündeki en büyük ada olan Akdamar adası da adını bu efsaneden alır. Yüz elli çeşit kelebeğin endemik olarak bulunduğu kelebek Cenneti diye adlandırılan görkemli Artos dağının eteklerinde sürülerini otlatan bir çoban olan Mihran, herkes gibi Tamara’nın büyüleci güzelliğini duymuş ve gönlünün dayanamayacağı bir merak duygusu içindedir. Ancak iki engel ile karşı karşıyadır: Ada, rahiplerin yaşadığı ve dışarıdan kimsenin girmesine izin verilmeyen bir inziva adasıdır ve güzelliği dilden dile dolaşan Tamara’ysa bir rahibin kızıdır. Nairi denizi ve çevresinde Tamara’yı duymayan, merek etmeyen genç yoktur. Gümüş kanatlı kuşlar haber verdi Vestan’a İnziva adasını mesken tutmuş bir afet Büyüleyen gülüşü gamzelense destana Ne mercanda renk kalır, ne incide zarafet Siması dolunayda Süphan’ın şahikası Gizemi çözülmeyen doyumsuz bir manzara Menekşe gözleri ki; Nairi harikası Kâlbi yangına atar bedeni tarumara Dilden dile dolaşan rahip kızı Tamara Adada, kesme andezit taşlarla inşa edilmiş, mevsimlere ve günün değişen saatlerine bağlı olarak renk değiştiren bir kilise vardır ki uzaktan büyülü manzarası ile, Mihran’ın gözlerine sürekli perdelenmekte ve merakını dayanılmaz boyutlara taşımaktadır. Rivayet odur ki: Gece ile gündüzün eşitlendiği, güneşin gerçek doğu noktasında doğduğu gün olan yılın yirmi bir martının gece yarısında; Süphan dağından her yıl sadece aşk perisinin görebildiği bir aşk kıvılcımı uçar. Günümüzde sönmüş olan bu volkanın, derinliklerindeki lâvdan, sıçrayan bu firarî gece yarısının aşk kıvılcımı, aşkın perisi tarafından alınır. Ahlat’tan itibaren göl çevresi ve daha uzaklara taşınan bu aşk kıvılcımı kendisine iki beden arar. Gece ile gündüzün eşitlenince şartı Firarî bir kıvılcım uçtu Süphan dağından İki gönül hedefler yılın yirmi bir martı Aşkın afsız perisi sihirli sadağından Hilat’tan yola çıkan efsaneler serisi Firarî kıvılcımın mirasıdır gerisi Ufkuna perdelense Tuşpa’nın az berisi Göreceksin karlı dağ nasıl başlar işmara Artos dumanlı başım, bekle beni Tamara Çok iyi bir yüzücü olan Mihran, yenemediği merakı yüzünden bir gün erkenden yasaklı adaya doğru yüzmeye başladı, Nairi denizinin serin ve sodalı suları olanları sezmişti ki, bu yiğit çobanın kulaçlarına fazla direnmedi ve yol verdi. Mihran, yoğun sodalı suda yaşayan tek balık türü olan inci kefaller ile yarışarak adaya çıktı. İnci balıklarıyla dost Nairi Deniz’i Yol verirken sevdama sesi dindi rüzgârın Kendiliğinden sildi sular geriden izi Ulaştığım adada beklenmez oldu yarın Uzaklardan duyduğum şarkının hatırası Göz göze geldiğimiz o anın ihtirası Süphan dağından uçan kıvılcımın mirası Gözlerinden gönlüme süzülürken damara İksir dediğin ne ki... Bilemezsin Tamara Badem ağaçları ile örtülü yasak adaya ayak basan Mihran, yıllarca uzaktan süzdüğü kiliseyi bir de yakından süzdükten sonra adanın içlerine doğru ilerledi. Islak elbiselerinin, öğle güneşinin altına serip kurumasını beklerken; uzaktan gelen bir şarkının sesine kulak kabarttı. Şarkı söyleyerek gelen genç kız Tamara’ydı ve badem toplamaktan dönüyordu. Arada bir gözlerini kapatıp etrafında döne döne, şarkı söyleyerek Mihran olduğu tarafa, biraz sonra olacaklardan habersiz geliyordu. Mihran, gözleri kapalı yürüyen kıza doğru ayağını uzatınca, takılıp düşen Tamara; Nairi denizinden gizemini alan gözlerini şaşkınlıkla açınca, bileğinden tutup kaldıran gençle göz göze geldi ve geldiği anda da, Süphan dağından uçan firarî aşk kıvılcımı aradığı iki bedeni bulmuştu! Gördüğü güzelliğin karşısında gözlerine inamayan gencin elinden bileğinini kurtarıp eteğini silkelereken, artık hayatında hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağından da habersizdi. Şaşkınla açılan gözlere, sevgi bakışları yerleşince saatlerin dakika hızında akıp gidişini anlayamadılar! Genç kız, babasının gelmekte olduğunu sezince; adanın yasak olduğunu ve gence bir daha gelmemesi gerektiğini söyledi. Ne var ki dilinin söylediğini, gözleri ve kâlbi onaylamıyordu. O gece yarısı duyduğu sesle dışarı çıktığında genç çobanın tekrar geldiğini gördü. Artık sevgili olmuşlardı. Genç çoban gece karanlığında yüzerken adayı bulmanın ne kadar zor olduğunu belirtince; Tamara sevgilisine gece adada el ayak çekildikten sonra kıyıdan bir fener yakarak ışıkla işaret vereceğini söyledi. Daha sonraları gece yarısına doğru adadan gelen ışığa doğru yüzen genç kolaylıkla sevdiğiyle buluşuyordu. Gece, yıldızlarını gök kubbeye serpince Sevincini duyardım güldeki kelebeğin Bir ışık hüzmesi ki; suya yansır ipince Beni adaya çeker kalırdım fecre değin Saatler, saniyede akıp giden zamandı Şafakların sökümü gülümseyen simandı Senin damla sevincin yüreğimde ummandı Vuslatın rüyasıyla baş vurdum her umara Neden mutluluğumuz kısa sürdü Tamara Uykuyu gözlerden silen bu gece yarısından sonraki buluşmalar; Tamara’nın sırrını başrahibin kızına söylemesi ile ne yazık ki sonun başlangıcı hazırlayacaktı. Tamara’nın sırrını başrahibin kızı saklayamadı ve kıskançlıkla babasına açıkladı. Yasaklı adayı Müslüman bir aşığın her gece ziyareti, başrahibin asla kabul edemeyeceği bir durumdu ve konuyu Tamara’nın babasına anlatarak ne önlem gerekiyorsa almasını istedi. Rahip kızını bu sevdadan caydırmaya ne kadar uğraşsa da, kızı ile âşığının buluşmasını önleyemedi. Yüzdüğümü sanırken yine vuslat koyuna Yalçın kayalıklara tuzak kurulmuş meğer Bir fener ışığından gelmezdim bu oyuna Sırrımızı kimseye söylemeseydin eğer Bilemezdin; gizlilik, aşkın ilkin yasası Tutulmayan sırrından kâlbe düşer tasası Adı sevdadan yana nasipsizler masası Heyhat ki aşkımızı yatırırlar kumara Üç kişinin bildiği... Sır değildir, Tamara Baş rahip bu işe kesin bir çözüm arayışındaydı. Beklediği fırsat fırtınalı bir gece ile ayağına kadar geldi. Fırtınalı ve karanlık bir gece Tamara sevgilisinin adaya gelmesini istemediğinden Feneri yakmadı. Kızına göz kulak olması için babasını Tamara’nın yanına gözcü bırakan başrahip, bir fener yakarak kendisi adanın kıyısından işaret verdi. Bu fırtınalı gecede, çok önemli bir sebep olmadan Tamara’nın adadan işaret vermeyeceğini düşünen Mihran, merak ve Tamara’yı görme arzusu ile düşünmeden Nairi’ni dalgalı ve serin sulara kendini atıverdi. Çok iyi bir yüzücü olmanın güvencesi ve gönlündeki sevdanın gücüyle adaya doğru yüzmeye başladı. Ancak kendisini sevgili Tamara’sına kavuşturan fener ışığının, zalim yargıçların kararıyla bu kez acımasız bir infaza çektiğinden habersizdi. Adaya yaklaştıkça ışığın sürekli yer değiştirmesine bir türlü anlam veremedi. Adanın yalçın kayalıklarla kaplı batı kısmında ışık sürekli yer değiştiriyordu. Mihran da her seferinde yeni bir umutla yorgun kulaçlarıyla ışığın geldiği yöne tekrar yöneliyor ve azgın dalgalarla boğuşuyordu. Vebal yüklü ışıkla çekilirken tuzağa Sandım ki kulaçlarım azgın suları yener Ben ışığa yöneldim, ışık benden uzağa Anlamadım bir türlü; kimin elinde fener Seyyah kesilmiş böyle ta gecenin fecrine Zalim yargıç elinde bîtap düştüm tecrine Canım adanmış diye bu sevdanın ecrine Hangi şeytanî zekâ çeker böyle numara Yüklenilmez vebali kim yüklendi Tamara Genç çobanın anlayamadığı fener, başrahibin elindeydi ve yüklenilmez vebali yükleniyordu. Baş rahip gece boyunca elindeki fenerle adanın kayalıklarında koşuştururken, Mihran da gittikçe gücü tükenen kulaçlarıyla sürekli yer değiştiren ışığın peşinde nafile dolanıp durdu. Sabaha yakın artık kollarında derman kalmamıştı. İnsan boyundaki dalgalar savunmasız aşığı keskin kayalıklara savururken çobanın geceyi yırtan çığlığı duyuldu: ’’ Ah, Tamaraaaa!’’ Bu çığlık talihsiz, çobanın hayatla bağlantısını kesen ve sevgili Tamara’sından ayıran, ömrünün son cümlesiydi!... Tamara sevgilisinin çığlığını duymuştu. Atına atlayarak kayalıklara doğru koşturdu. Sevgilisinin suda boğulduğunu anlayınca, atıyla beraber tereddütsüz azgın dalgalara atladı; gerçek sevgiyi aşkın düşmanlarının suratına bir tokat gibi çarparak, sevgiliyle aynı akibeti paylaşarak bu dünyadan göçüp gitti! Fırtınalı son gecem kopan tufan talimi Göz gözü görmez oldu, su zifirî karanlık Kör tuzağa çekerken rahiplerin zalimi Kulaçlarım kesildi, gafil düştüm bir anlık Böyle dilememiştir bence kader yazarı Bilmem ki sevdamıza kimin değdi nazarı Dalgalar insan boyu, kurulan can pazarı Beni teslim ederken buz gibi bir şamara Çığlık düştü geceye; Tamara, ah Tamara ***** AÇIKLAMALAR: Efsanenin geçtiği yıllarda: Vestan: Van’ın, Gevaş ilçesi. Nairi Denizi: Van gölünün yöredeki ismi. Tuşpa: Van ili. Hil’at: Bitlis’in Ahlat ilçesi, Artos: Van gölüne manzaralı 3537 metre yüksekliğindeki dağ, Gümüş kanatlı kuşlar haber verdi Vestan’a İnziva adasını mesken tutmuş bir afet Büyüleyen gülüşü gamzelense destana Ne mercanda renk kalır, ne incide zarafet Siması dolunayda Süphan’ın şahikası Gizemi çözülmeyen doyumsuz bir manzara Menekşe gözleri ki; Nairi harikası Kâlbi yangına atar bedeni tarumara Dilden dile dolaşan rahip kızı Tamara Gece ile gündüzün eşitlenince şartı Firarî bir kıvılcım uçtu Süphan dağından İki gönül hedefler yılın yirmi bir martı Aşkın afsız perisi sihirli sadağından Hilat’tan yola çıkan efsaneler serisi Firarî kıvılcımın mirasıdır gerisi Ufkuna perdelense Tuşpa’nın az berisi Göreceksin karlı dağ nasıl başlar işmara Artos dumanlı başım, bekle beni Tamara İnci balıklarıyla dost Nairi Deniz’i Yol verirken sevdama sesi dindi rüzgârın Kendiliğinden sildi sular geriden izi Ulaştığım adada beklenmez oldu yarın Uzaklardan duyduğum şarkının hatırası Göz göze geldiğimiz o anın ihtirası Süphan dağından uçan kıvılcımın mirası Gözlerinden gönlüme süzülürken damara İksir dediğin ne ki... Bilemezsin Tamara Gece, yıldızlarını gök kubbeye serpince Sevincini duyardım güldeki kelebeğin Bir ışık hüzmesi ki; suya yansır ipince Beni adaya çeker kalırdım fecre değin Saatler, saniyede akıp giden zamandı Şafakların sökümü gülümseyen simandı Senin damla sevincin yüreğimde ummandı Vuslatın rüyasıyla baş vurdum her umara Neden mutluluğumuz kısa sürdü Tamara Yüzdüğümü sanırken yine vuslat koyuna Yalçın kayalıklara tuzak kurulmuş meğer Bir fener ışığından gelmezdim bu oyuna Sırrımızı kimseye söylemeseydin eğer Bilemezdin; gizlilik, aşkın ilkin yasası Tutulmayan sırrından kâlbe düşer tasası Adı sevdadan yana nasipsizler masası Heyhat ki aşkımızı yatırırlar kumara Üç kişinin bildiği... Sır değildir, Tamara Vebal yüklü ışıkla çekilirken tuzağa Sandım ki kulaçlarım azgın suları yener Ben ışığa yöneldim, ışık benden uzağa Anlamadım bir türlü; kimin elinde fener Seyyah kesilmiş böyle ta gecenin fecrine Zalim yargıç elinde bîtap düştüm tecrine Canım adanmış diye bu sevdanın ecrine Hangi şeytanî zekâ çeker böyle numara Yüklenilmez vebali kim yüklendi Tamara Fırtınalı son gecem kopan tufan talimi Göz gözü görmez oldu, su zifirî karanlık Kör tuzağa çekerken rahiplerin zalimi Kulaçlarım kesildi, gafil düştüm bir anlık Böyle dilememiştir bence kader yazarı Bilmem ki sevdamıza kimin değdi nazarı Dalgalar insan boyu, kurulan can pazarı Beni teslim ederken buz gibi bir şamara Çığlık düştü geceye; Tamara, ah Tamara |
Yol verirken sevdama sesi dindi rüzgârın
Kendiliğinden sildi sular geriden izi
Ulaştığım adada beklenmez oldu yarın
Uzaklardan duyduğum şarkının hatırası
Göz göze geldiğimiz o anın ihtirası
Süphan dağından uçan kıvılcımın mirası
Gözlerinden gönlüme süzülürken damara
İksir dediğin ne ki... Bilemezsin Tamara
Gece, yıldızlarını gök kubbeye serpince
Sevincini duyardım güldeki kelebeğin
Bir ışık hüzmesi ki; suya yansır ipince
Beni adaya çeker kalırdım fecre değin
Saatler, saniyede akıp giden zamandı
Şafakların sökümü gülümseyen simandı
Senin damla sevincin yüreğimde ummandı
Vuslatın rüyasıyla baş vurdum her umara
Neden mutluluğumuz kısa sürdü Tamara
Çok güzeldi Üstadım,burada sevgiliyi methetmek,özlem ve onun onun güzellliklerini anlatmak da var,kutluyorum,Dua ve selamlarımla.