kırmızı lisanı
zan altında bir kan damlası her nar tanesi
öylesine kırmızı ve öylesine sessiz sanki yıkım üzerine üşüşmüş bebek çığlıkları... gülücükleri ayırt etmek zor çırpınıp duran bir şey var içimde başlattığı oyuna kafa tutmak kadar anlamsız belki lakin sabah ilk iş pencereden bakmak kadar doğal. içimde üşüyen bir yer var sanki şekillerini yitirdi kar taneleri kış renksiz düştü ben dermansız halbuki anlamlıydı kurşun kalemleri açmak bir sıkımlık canı buralarda bir yerdeydi hayatın ben neresindeydim ki geç kalışlar üşüştü ellerime ne zamandan kalma bu vazo içindeki boynu bükük gülümsemeler mahzunlar belli ki asırlara basamak kazıyan eski işçilerdi hatırlıyorum peki bu sonlardan miras tozlu bakış nereden dökülmüş üzerlerine tesellilere ezelden kalma bir aşinalığım vardır zira insan en fazla uzaktan bakar güz bitimine çok zaman önceydi yağmur mevsimi şimdi kış renksiz ben dermansız hayat pervasız... içimdeki üşüyen yere inat paltosuz ve şapkasız tırmanışlar icat ediyorum tan yerine bakmasam da kırmızı gün batımı biliyorum sallanırken rüzgardan düşen bir nar çiçeği cemrelere kafa tutuyor kırmızı lisanında ben üşürken uzun sürmeyeceğini bildiğim o yolda hala nar çiçeği topluyorum günlüğüm için ve düşen cemreleri kaldırıyorum incinmelerinden korkarak içimde bir yer hep kırmızı kalacak biliyorum ve hep düşecek cemreler... |