Kıyametin Siyah DamarlarıTuzlu toprak, tohumu içinde kuruttu ve kıyametin siyah damarları griye boyadı gökyüzünü. Cahillikle yoğruldu ışığın soluk yüzü, aynalar ters yüz oldu soldu gökyüzü güz gibi şimdi denizin mavi özü. İnsandan güneşi aldılar balçık kokan nefes ve çıplak teni kaldı. İnsandan ne çok şey çaldılar, aldıklarının yerine kokan kirle vahşileşti ademin gönlü. Düşleri çam kırıklarıyla paramparça camdan derin bir kavanoz gibi, süzülmek isterken kendi içinde parçalandı anılar. Yoğruldukça cahilliğin siyah rengi özünde soldurdu insana ait gerçek özü. Ekonominin namussuzluğuyla şekillendi elleri, nefesi tekelci kokan bir sevdanın pırlanta gülüşleriyle süslendi gerdanı, iyice çürüdü gülüşü. Artık taşıdığı o sıcak his, demirle yer değiştirdi… dışını badana etti içi döküldü pas tuttu… O artık azalan marjinal faydanın en dip noktası gibi tıka basa mutsuzluk dolu… Parayla boğulan ama asla gerçekle yüzleşemeyen korkak… Özsüz, yüzsüz, öyküsüz, ruhu çelik tellerle bedenine tutturulmuş bir zavallı… O, artık… kendi çemberinde gece gündüz koşan fare… O, artığı… kendi düzenin tükürüp de bir kenara fırlattığı… O, tuzlu bir toprak… Gülsüz… Ne çok şey çaldılar… Aldılar güzeli çirkinle eş tuttular… … … |