ben ne zaman...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın beklemeler, beklemeler, bekle! me! ler!... bekle...
ben ne zaman sevsem hiç görmediğim bahar çiçekleri çoğalıyor içimde günahlarıma kefaret kıvamında bir yangın başlıyor ben ne zaman sevsem bir kız çocuğu gibi ağlıyorum korktuğumda karanlık insanlardan kalbim titriyor suç işlemiş gibi ve ne ceza verirlerse razı pişmanlığımla ben ne zaman sevsem ölümlerden ölüm beğeniyor sevgi(li)m kördüğüm oluyor bütün düğümlerim ve yine bilmediğim dil’ler ben ne zaman sevsem ezdikçe eziyorum ümitsizliğimi daha neler neler var çiğnediğim bir bilseniz ‘umudunuz varsa acınızı sevin’ ben ne zaman sevsem bir hükümlü gibi asıyorum kendimi geceyi avuçluyorum örneğin ceplerim mahşer yeri ben ne zaman sevsem hüzünden bozma aşk tozları kaçıyor gözüme günebakanların okları saplanırmışcasına derime aşktan vurgun yemiş insanlar geziniyor içimde ölüler,cesetler ve aşk gazileri batıyor, batıyor, batıyor, çok canım yanıyor! o ne zaman sevse yetmiyor edebiyat salaş bir yol üstü lokantası gibi dağınık ve hariçten gazel okuyor gözleri biz ne zaman sevsek serseri buhranlara ve depresif/şizofren düşüşlere öldürüyoruz kendimizi çarpa çarpa tutulmalarımıza en az yaşamak kadar sancılı ve ölüm kadar hafif bir sevdaya teslim oluyoruz biz ne zaman sevsek ipotek edilmiş duygularımıza siper oluyoruz duymuyor ‘aşkımızın kederini’ dünya! kumdan kalelerimiz yokluklarla yok oluyor ne zaman sevsek özlem tutkulu bir bağımlılık yapıyor acı acımıyor artık ekşimiş dilimizde vurgun yemiş hasret çığlıklarıyla kavruluyor! ve ne zaman sevsek bilmiyoruz okyanusun bu kadar derin olduğunu her defasında boğuyoruz birbirimizi kurtulmaya çalışırken batırarak suya leş kokulu bir hayat için.. fulya/mart2011 |