Sobe...
Çocuktum,
Çığlıktım Ve en iflah olmazından âşıktım bir zamanlar. Birden; Kepaze akşamların yüzüne tükürecek kadar ihtiyarladım, Amansız bir kırana tutuldum bu bahar… Yavaşça koynuma süzülen yılanın zehriyle kasıldım… Sözlerimi çıkarıp iç cebimden sarsam da yarama, Ölümü müjdeleyen zehre panzehir bulamadım. Anlamsız kaldı her bahane Acıtır oldu her kelam Öldürür oldu zaman… Kibirli bir sabah Anca kendine gelecekken sıtmaya tutulan can Anca düşecekken aklın kıyısından, Anca tutunacakken anlamsız bakışlara… Fark ederim ki kör bir martı çırpınır gözlerinin akında… Ve Kirlenir beyazına aldandığın yalanlar Çıkar alnımın ortasından sızan kanda suretin Gelir delirmeye ramak kala sesin, Sen; Rüzgârsız kalmış denizlerin mavisine gidersin… Gün gelir Bayram sabahının buruk neşesinde gizlenen tebessümleri çalarım kimsesiz yanıma, Böler gözyaşımı pay ederim yokluğuna Ölümden yana Senden yana Bulanan zihnimi aydınlatacak sözlerinden yana… Döner yüzümü kendini denizden esirgeyen rüzgâra, Kapar gözlerimi Hayatlarını koklarım gizlenen insanların, Gülenlerin Ağlayanların, Ölüme meydan okuyup Hayatını üç otuza satanların… İyi de; Ya dönerse rüzgâr tersine Sızlarsa burnumun direği, Akarsa yokluğuna bölüştürdüğüm yaş… Hani çocuk, Hani çığlık Hani en iflah olmazından âşıktım bir zamanlar. Ne vakit Kepaze akşamların yüzüne tükürecek kadar ihtiyarladım da, Amansız bir kırana tutuldum bu bahar? Aylin Başdemir. Mart’2011 Aydın... Devamını Gör |