Küfür Bile Etmiyorum Sana !Günler bir tesbihin taneleri gibi çekilecek geriye, Mevsimlerden beşinci bilinmeyen bir mevsim yaşanacak... Belki çağ açılıp kapanmayacak Lakin öyle bir saatin öyle bir anı gelecek, Ve de öyle bir gün doğacak ki ufuktan; Takvim yaprakları dahi bilemeyecek ayın kaçı olduğunu. Akreple yelkovan da afallayacak. Hiç kimsecikler anlayamayacak neyin ne olduğunu... Sen de önce şaşıracak, şaşkınlığının ardından korkuya kapılacaksın. En güneşli günün tam öğle saatinde kapkara bulutların takibinde kalacaksın. Hiç bir işin rast gitmeyecek, hiç bir şans yüzüne gülmeyecek. Yapayalnız kaldığını düşüneceksin bir vakit sonra, Hem de en yakınlarınla beraberken, hem de gülüp oynarken... Yalancı gülücükler belirecek yüzünde, içinde bilemediğin sıkıntılar varken. Neden böyleyim diye, oturup da bir köşeye düşündüğün çok olacak. Her birşeyleri aklına getireceksin, geçmişi düşündükçe, Sadece, elveda bile demeden öylece habersizce bıraktığın adam gelmeyecek aklına. Çünkü sen bu hale düştüğünde, aklından çok uzak yerlerde olacak o adam... Düşmanı düşmanına yapmazdı senin bana yaptığını. Hangi insaniyetin hangi kitabında yazıyor, habersizce çekip gitmek? Hani geçen cumartesi günü içeri şehirdeki parkın arka tarafında buluşacaktık ya, Kimseler olmazsa belki salıncakta sallarım seni diye söv vermiştim hani, Hani sen de bana söz vermiştin akşam yaptığın keklerden getirecektin bana. Hah işte o cumartesi, sözleştiğimiz gibi saat tam on buçukta gittim oraya. Sana süpriz olsun diyerekten sigara paramdan kesip; Görüpte çok beğendiğin, ama cebimde paramın olmadığını bildiğin için, Hoşuma gitmedi dediğin o gümüş yüzüğü de almştım sana... "Parmağı çok narindir, eğer büyük gelirse sonra değiştiririz." Diye de tembihlemiştim, dükkandan çıkarken. Tamam demişti adam da; "Sen yengeyi getir, parmağına göre değiştiririz abi." demişti. Bekledim o gün, sözleştiğimiz gibi parkın arka tarafında, Saat tam on buçuk da... Biraz gecikince sen, makyaja daldı bir türlü çıkamadı evden diye düşündüm. Parktaki oynayan çocuklara bakaraktan, bir kaç sigara tüttürdüm. Sonra baktım ki senden hala ses seda yok, attı kafamın tası. Bilirsin çabuk sinirlenirdim ve de en çok beklemeyi sevmezdim. Aradım nerede kaldın diye, açmadın. Tekrar aradım gene açmadın. Şimdi yalan yok, ikinci kez aradığım da açmayınca hafiften sövmeye başladım. Ağzımın bozuk olduğunu en iyi de sen bilirdin, tahmin de etmişsindir zaten. Biraz daha bekleyip, üçüncü kez aradığım da; "Aradığınız numaraya şu an da ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin" Gibi birşeyler zırvaladı o her zamanki kadın. O kadın da sayende arada kalıp, bir sürü küfür yedi benden. "Ne tekrar deniycem lan." deyip; Yüzüne kapadım kadının yirmi sekizinci aramamdan sonra... Saate de bakılırsa daha gelinmezdi o saatten sonra. Sinirimden kahveye gittim, yattı balık yan gider hesabı batak oynadım arkadaşlarla. Sana da tavır olsun diyerekten telefonu kapsama alanı dışına aldım. Biraz burnu sürtülsün zillinin, Beni ağaç etmek neymiş görsün demiştim kendi kendime. Ama içim içimi yiyor ve de bir dakkalığına aramış mı diye; Telefonu açıp bakıyor ve de hemen geri kapıyordum... Ne arayan vardı ne de soran, Galatasaray’ın Eskişehir’den iki tane yediğini söyleyen bilgi mesajından başka Hiç birşey gelmedi o gün, bilgilendirmek maksadıyla... Sinirimi Galatasaray’dan almıştım hatta, "Ulan kendi evinde iki gol yenir mi be?" diye söylenmiştim. İş güç kesattı zaten, Galatasaray da nanaydı bu sene, Beni tek mutlu eden bir tek sen vardın. Sen de o gün sinirden deliye çevirmiştin beni. Kahvedeki arkadaşlarla da atıştım zaten o günün akşamı. Sövdüm hepsine, gittim eve vurdum kafayı yattım. Uyuyamadım hem sinirliydim hem de merak ediyordum niye gelmedi diye. Yoksa Niyazi abisine mi yakalandı diye düşündüm. Ama en son, kızı göndermediğinde dövmüştüm Niyazi’yi. Cesaret edemezdi bir daha aynı şeye. Yoksa babası mı yakaladı lan diye düşündüm. Mantıklı geldi bu. Babası yakaladıysa gelemezdi. Ama en azından durumdan haberdar hesabı bir mesaj çekerdi. Yok yok başka birşey vardı bu işin içinde, Yoksa hasta falan mı oldu diye geçirdim aklımdan. Ya da ailesinden birisi bir kaza falan geçirdi de, Apar topar hastaneye mi gittiler diye düşündüm. Bir sürü şey geldi aklıma, içim içimi yedi sabaha kadar. Yatak da bir oyana bir buyana dönmekten, kafamı yastığa vurmaktan, Ve beynimi kemiren düşünceler yüzünden çok zor ettim sabahı. Sabah çay falan içmeden çıktım evden. Sinirden duramıyordum yerimde, ırmak kenarına indim, oturdum. Ulan birisi yanılıp bir takılsa da dövsem, Sinirimi ondan çıkarsam diye söylenip durdum. Dayanamadım gene açtım telefonu, ben aradım. Ama gene kapalıydı telefon ve her zamanki kadın konuşuyordu gene. İçim içimi yiyerek geçmişti o günümde. Daha dün arkadaşın Nejla’dan zorla öğrendim, İstanbul’da galeri sahibi bir adamın oğluyla kaçtığını. Sakın söylemeyin, bir kaç gün haberi olmasın diye uyarmışsın herkesleri. Laftan anlamaz, herşeyleri yıkar geçirir demişsin. Ulan tamam, efendi bir adam değildim, Neye, ne zaman sinirlendiğim belli olmazdı, küfrederdim, Ama sana bakmaya bile kıyamazdım, Eline dokunamaz, gözlerine bakamazdım. Bambaşka severdim seni ben, Başka kızlarla olduğu gibi dalga geçmek değildi amacım. Ne biliyim, içim giderdi sana bakınca. Şimdi senin bu yaptığın oldu mu yani? Madem başkasını bulmuştun, madem gidecektin, O kadar güzel, masumca geçirdiğimiz günlerin karşılığında; Bir elveda cümlesi kurmadan gitmek... Bilmiyorum... Adını bile bilmiyorum artık. Küfür bile etmek gelmiyor içimden sana. Yoksun ki artık sen... Ve de olmayacaksın ki... |