NurtenSarı saçlı, yeşil gözlü, bizim oraların en güzeli… 36 yaşındaydı Nurten. Nedendir bilinmez hiç evlenmemiş, Dünyalar tatlısı bir melekti. Babadan kalma iki katlı müstakil bir evde yalnız kalırdı. Sekiz sene önce soba zehirlenmesiyle kaybetmiş ana babasını. Tek geliri de babasından bağlanan emekli maaşıydı. Fazla da bir şey bilmiyordum onunla ilgili. Bildiğim tek şey; taş gibi bir hatundu. Yürümesi bile bir başkaydı, Az mı bakakalmıştım kalçalarına? Başkaydı Nurten başka… Herhangi bir kız değildi. Yürüyüşü, duruşu, bakışı, Ulan gözünü sevdiğimin işvesi bile bir başkaydı. Takmıyordu kimseyi, sanki hayatı önemsemiyordu. Hayattan harbi bir kazık yemişte, O da hayatın gelmişine hassiktiri çekmekteydi sanki. Her ne kadar içimi eritse de bakışları; Belliydi her halinden, bir dargınlık vardı gözlerinde. Konuşmazdı zaten kimseyle, başı hep havadaydı. Kafası atarsa hemen sinirlenir, o dakka küfrederdi. Çoğu erkekten daha erkekti Nurten. Küsmüş gibiydi insanlara ya da hayata… Fosforlu Cevriye’mdi benim. Gizliden gizliye yanıktım. Aramızdaki yaş farkına aldırış etmez, Değişik hayaller kurardım Nurten’li. Ne hikmetse o da bir tek bana bakar, bana gülümserdi. Çok keyifli olursa, şakalaşırdı da benimle. Hey gidinin Nurten’i hey! Az mı yanağımdan fıstık alıp, “Yakışıklı çocuk” demiştin bana? Ne kadındın sen be! “Aramızda on altı yaş olmasa varırdım ulan sana.” derdin. Kışları balık, yazları kavun karpuz sergimin her daim en güzel müşterisiydin. Balıkların en derya kuzusunu, Kavun, karpuzun en kıyağını sana saklardım. “Rakıyla güzel gidiyor meret.” derdin alırken. Kulağıma yaklaşıp: “Bir de yanında sen olsan daha bir gider ya, neyse boş ver.” derdin. Ulan kız ne deli bir şeydin sen be! Mahalledeki her kız bana, ben de sana hastaydım. Belliydi her halinden, kalbi kırılmış bir kadındın. Ama çoğu namuslu kızdan daha bir namusuna düşkünmüşsün. Yeni aldığın buzdolabını yerleştirmem için; Beni evine çağırıp, dolabı yerleştirdikten sonra, dinlenme babında, Kırk yıl hatırım olsun diyerekten bir acı kahveni içirdiğin gecenin sonunda; Hayranı olduğum kadınla, yattığımda anlamıştım bunu. 36 yaşında kız oğlan kızmıştın be Nurten! Ne yalan söyleyeyim dünyada tek istediğim şey seninle olmaktı. Lakin dinime imanıma dokunmazdım sana. Yakışmazdı benim gibi bir delikanlıya. Benimkisi uzaktan uzağa, hayali aşkınla yanmaktı işte. Benim serginin önünden bir geçişin, bana bir hafta yetiyordu. Sergiye gelipte benimle deli dolu konuşman sevişmek yerine geçiyordu. Bunlarla yetiniyordum, sen şakayla her şeyi derdin de bana, Ben bir kerecik olsun yılışmamıştım sana. İçimden neler geçirsem de, aklımdakileri dışa vurmamıştım. Vuramazdım, mayam kaldırmazdı. Az birazda bitirim geçinirdim ve de yazmazdı benim kitabımda. Ama meyilliydin o gece nedense. Ellerini vücudumda dolaştırmaya başladığında, anlamamıştım önce. Kahve yerine rakı içmiştik ya, ondan sarhoş oldun sandım. Ama dokunmazdı ki sana bu zıkkım. Su niyetine götürürdün sen. Sonra bacaklarıma doğru devam ettiğinde anladım niyetini. Napıyorsun Nurten Abla dememe fırsat vermemiş, Nurten’den sonra ablanın dudaklarımdan çıkmasına zaman bırakmadan, Dudaklarıma yapışmıştın dudaklarınla… Neye uğradığımı anlamadan gözlerinle gözlerime bakmış, Kulaklarıma “Bebek yüzlüm benim.” diye fısıldadıktan sonra, Kulağımı öpmeye başlamıştın. Her öptüğünde kulağımı, sanki bir şeyler fısıldıyor gibiydin. Sağır olmuştum adeta, hoşuma da gidiyordu. Sonra boynumu öptüğünü hissetim. Sanki yılların öcünü alıyordu dişlerin boynumdan. Ya ellerin… Meraklı bir çocuğun oyuncağını kurcalaması gibiydin aynı. Dudakların hiç durmuyor, zamana karşı koyup, Yaşını umursamadan 18’lik kızlara meydan okuyordu. Nasıl bitirdik, nasıl uyudum hala hatırlamıyorum. Ama hala unutamadım seni, Dört sene geçmesine rağmen gün gibi aklımdasın. O gecenin sabahında güzel bir kahvaltı yapmıştık, Çay demlemiş, yumurtalı ekmek bile kızartmıştın bana. Geceyle ilgili bir şey dememiş, Gözlerinle de benim dememi engellemiştin. Kendi elinle ekmeğime yağ, üzerine de bal çalıp yedirmiştin. Çayıma şekeri bile sen atmıştın, Çayımı karıştırırkenki o şıkırtı hala kulaklarımda be Nurten… “Hadi bakalım bebek yüzlüm işe çokta geç kalma, Tembelliğe alıştın hemen.” deyip, ceketimi getirip giydirerekten, Dudağıma kondurduğun öpücükle işe gönder etmiştin. İş falan umurumda değildi, ayaklarımda gitmiyordu zaten. Zorla göndermiş, kapının kirişine yaslanıp, öylece bakakalmıştın arkamdan. O gün işte nasıl çalıştığımı anlamamış, İş çıkışında hemen sana gelmiştim. Geldiğimde kapıda asma bir kilit vardı. Akşam ezanı okundu okunacaktı, ama yoktun sen. Kapının eşiğine oturup, sabahladım oracıkta gelirsin diye. Gelmedin. Çok soğuktu hava, ama beni üşüten senin yokluğundu. Haber vermeden gitmezdin, merakım daha da artmıştı. Kahvehanede bir çay içip, oradan karakola sormaya gidecektim. Böyle beklemekle olmazdı. Olmadı da zaten. Bu yaptığın hiç olmadı be Nurten. Öğle saatlerinde hiçbir eşyanı almadan bir tane bavulla çekip gitmen. Senin gibi delikanlı bir kıza hiç yakışmadı. Başkası yapsa, şerefsizim koymazdı bu kadar Kahvehanede duymayan kalmamış buralardan çekip gittiğini. Bir ben duymamışım. Hayatında koynuna aldığın tek adamdan başka herkes duymuş da. Bir bebek yüzlün duymamış. Nasıl bir kelektir, nasıl bir kazıktır bu? Ne bir adres, ne de elvedalık birkaç satır. Hayata küsmüş, birilerine dargın Nurten, Beni boynu bükük bırakıp gitmiş… Hem en büyük kıyağı bana yapmış, Hem de en büyük kazığı bana atmış. Mahalledeki bütün kızlar bana kesik, bende sana kesiktim be Nurten. Bilmiyorum bu son şakanı neden yaptın? Hala merak ediyorum, neydi nedeni? Giderayak şakanın kralını yaptın da gittin be Nurten. |
Üstelik bana böyle bir kıyak yapılsa ulu orta yerde anlatmazdım..
Bu yaşanmışlıklar sır olarak kalmalı..Övünmek yakışmaz..
Selam ile...