İstanbul özlem yanığıMâşuk; Korkudan aklına yitirmekte Öyle basit hatalar yapıyor ‘korkmana gerek yok ki’ dedim Özlem zaten meydana çıkmıyor Düşlerde Kendi kendine yerin dibine batıyor sanki Böyle giderse hicran elini kolunu sallayarak girecek aşkevine özlem ve düşler birbirlerine bakarak gülüştüler İstanbul”un göbeğinde bir feryat koptu Aşığın öfkeli bir sesiydi Mâşuk’un dizlerinin bağı çözüldü o an âdeta Hicranın zulümleri aklına geldi Yüreğini dağlayan özlem yanığı düşlerde peşinden seğirtti yüzü allak bullak olan aşık hicranın kollarında sımsıkı kavrayıp havalandırmakta beyaz teni ala yazmış aşık ise boğazını yırtancasına bağırıyor, öfkesini dehşetinden Marmara’nın kabaran dalgaları hiddetlenmekte Kanlı gözleri dışarı fırlamış Ellerini iki yanında balyoz misali yumruklarla dönüşmüş sanki Mâşuk; o namlı soğukkanlığını o anda yitirmiş gibi oldu Bir an tereddüt geçiren Çatalça Sürükleyerek hicranı İstanbul’dan defetmekte Derhal kaynaşmaya başlayan düş ve özlemin sesi yankılanıyor Hicran çaresiz sustu Hatır gönül dinlemez Öfkeye teslim oldu Ancak biliyordu Vuslata gebe düşlerle tükeneceğini Mâşuk’un parça parça yüreği elinde Gözyaşlarına boğuldu biranda. Özlem, İstanbul’a bir gece ansızın yıkan bir deprem gürültüsüyle indi. Geçilmez sanılan mamur kaldırımlarda |