DERTLİNİN MEYHANESİ
Yokuşun dibinde,
Fenerin yanında bir meyhane var. İçki ve deniz kokar. On üç basamak aşağıdadır kapısı. Orda alır akşamları soluğu, Mahallenin efkarlısı, gamlısı. Her akşam, bir çengi kızını oynatır, Sahibi olacak meyhaneci. Bakmam bile ne kadar oynasa, Hiç umursamam… Benim tasam, Akşam güneşi ile denize nazır, Tahta masam. Vaktiyle, üzerine bıçağımla Dertli diye kazmıştım. Altına da onun adını yazmıştım. O günden beri; Meyhanecinin tatlı kızı Manuşak, Her akşam biraz mezeyle, Bir şişe şarap kor o masaya, Sonra geçer oturur gene kasaya. Yaz günleri, Benim şarapla tutuştuğumdan habersiz, Akşam kızıllığı ile yanarken deniz, Maziye döner, o günleri yaşar gibi olurum. Bir rüya alemine gömülür, Yalnızlığımı, garipliğimi, mahzunluğumu, Velhasıl her şeyi unuturum. Bazen dert yanarım, Meyhanecinin Manuşak olacak kızına. Bazen cebimden bir kolye çıkarıp, Takarım bir resmin boğazına. Masa, şişe, kadeh Arta kalan meze, Resmi ve ismi, Yalnız iki heceli, Sızar kalırız masada, derinden düşünceli… Sonra gece yarısı dikilir başıma, Meyhanecinin cici kızı Manuşak. İyi kızdır doğrusu, Dokunur omzuma yumuşak yumuşak: "- Dertli! Tamamdır kuzum! Yeter uyudun, bak ben de uykusuzum!" Derken; Kalmamıştır o gece için tasam. Ne yaparım ben, Ah şişem, Ah Manuşak sen de olmasan, Ve benim dert ortağım tahta masam… |
Güzel paylaşımdı. Mehtaba bizdende selamlar.