VEFA
Sen alacakaranlık nedir bilir misin?!.
Her şey uykudayken gözlerinin kapanmadığı Sobanda ateş, gönlünde yorgan yokken üşümediğin Nem kokulu odanla baş başa Başını nice ümitlere dayayıp Sonra bir bir yıktığın putların sayısını Cebinde ekmek parası arayan Parmaklarının karıncalandığını Çocuk bahçelerinde serçe kuşlarının Gönül bahçelerinde örümceklerin Erişilmez düzlerinde yamaçların Yangınların Ve yanar dağların lavlarını Savurduğu pervasızca saatlerde Serseri kurşun gibi Sıcak bir et Sıcak bir yuva aradın mı ?!. Gözlerinde donuk şelalelerin Yağmura kafa tutup Sıra bende, sıra bende diyerek Rüzgârın akışına Kulların nakışına Açabildin mi yolunu ?!. Köşe başlarında unutulmuş anaları Çöp yığınları arasındaki kimsiz, kimsesiz Ümit arayan Ölgün bakışlı Titrek Ürkek Yılgın Sıngın Kör kuyuları aydınlatacak kadar endamlı Avizelerin Dokunsan kırılacak gibi duran Hallerini uzaktan seyrederken Düşten saraylar kurduğun Sonra Yıkılışını seyredip Kahrolduğun Mahvolduğun Şimdi hatırlar mısın komşunun adını?!. Ya mahvolduğun Ayşe?!. Topaç çevirdiğin Mehmet?!. Bastığın omuzların sayısını Akıttığın yaşların anısını Hatırlar mısın? Dünü Önceki günü Daha öncesini Sen çalı nedir bilir misin? Kedi yavrularıyla aran nasıl? Çöplükteki avizeler Geçerken iz bırakan Can bırakan Kan bırakan Solgun ve olgun yüzler Yıllar...Yıllar… Ve yılları bir bohçaya saklayan Açsan uçacakmış gibi duran yarlar... Yadigârlar Anladım, sizce vefa bir semt ardıymış Ayrılıklar kavuşmanın tadıymış Asbdurrahim Küçük |