Liman
O gelse,
aşkın Eylül halinde, ihaneti koyup gelse, belki de, kuytuda köşede, ayrılığın liman kentinde, daha önce hiç sevilmemiş, başka denizlerin koynuna girmemiş, terk edilmemiş, deniz aşırı ülkelerin ak çarşaf denizlerinde, bir çırpıda tutuşturulup, yakılası gemileri kalmıştır. canan! işte o vakit, ihtimaldir sevmek sadece. güneşi,ayı, koyup bir kenarına, kavisler çizerek kayan yıldızları, çekip gök göğsünden, çöktüğünde karanlık denizlerin dibine, o vakit, ayıpsız utanmadan, gözlerinin karasını geceye sıvayıp, körü körüne sevebilmek için, çok uzaklara git... deniz aşırı ülkelerin sahil kasabalarında, eskit kendini, vuslatı düşle, saçlarını ör, kırmızı elbiseni giy, ve bekle, son bir gemi kalacak geriye. // Onu bırakıp gidemediğimden, çok uzaklarda bir yerlerde... evet, bir liman kentinde, onun orda olduğunu bilerek, özlemek istiyorum... Bana geri dönme ihtimali olmaksızın sevmek, sevmek ve sevmek. Her gece inip açık denizlere, ne kadar gemi varsa yakarak, bile bile vuslatı sonsuza erteliyorum. Sen, canan dediğim kadın.... Kırmızı elbisenle, o kasabanın sahilinde ömrünün sonuna dek, eski eskiye bildiğin kadar ve bekle. Bir gece kırık dökük bir sandal uğrar belki kentine. |
Galiba beklemek kadar guzel, beklemek kadar zor. Ne vardır ki; Vazgeçtim gözlerinden
vazgeçtim sözlerinden dön artık yeter...