Evrensel MisyonAynalar paramparça, ışıklar sönük, Kapılarda tel örgü, pencere küçük… Çıkmazın başındasın, yolun sonunda, Kaybolduğun karanlık Güneş’ten büyük… Devlerin çığlığıyla kısılmış sesin, İçinde prangada kalmış hevesin. Dokun da el yordamı bir bak yüzüne! Kendisini terk etmiş sanki herkessin. Vücudun bir arada oldukça sıcak… Yaşıyor olmalısın buysa yaşamak. Ruhun diye bildiğin bir gurbet oysa, Kendi kendine yaban, kendinden uzak… Kendini kaybedersin kimi kavşakta, Kalırken hayat denen renkli tuzakta. Bırakırsın elini, salıp kendini, Sürülerce olursun adam olmakta. İnsansın nasıl olsa, değil mi sanki? Ha kendince birisin ha da öteki… Korkusuz duramayız, böyle yaşarız, Sağlam yol öndeki iz, ölmeyiz belki… Sorgular ne haddine, yeter mi beyin? Senin için düşünür ağan ve beyin. Hocalar kaderin der, efendin sever, Yeter ki payınıza “Eyvallah” deyin. Kapladı yeri göğü büyük illüzyon. Özgürüm zannediyor binlerce milyon. Körebe oynayarak mutlu olunan, Hayatları yaşamak bizlere misyon… |
Sorgular ne haddine, yeter mi beyin?
Senin için düşünür ağan ve beyin.
Hocalar kaderin der, efendin sever,
Yeter ki payınıza “Eyvallah” deyin.
Şu dört dize en açıklayıcı ve akıcı kısmı oluştursada diğer dörtlükler geride kalmış ve korkak durmuş anlatılmak istenenden. İdealizmin yergisi daha cesaret ister bu hoşgörüsüz toplumda, belkide ben yanılıyorum.
Emeğine sağlık, saygımla gittim...