SEN NE BİLECEKSİN ÖLÜMÜN TADINI
aşka susamış cellattı gözlerin
gözlerin konuşur susardı dilin her uzanışında yakar tenimi volkanlar üşüten elin bu kadar mı susuzdun aşka bu kadar mı zamansız olmalıydı gelişin duramam buralarda ayaklarım ayrı zamanlara gider yüreğim kalır sende duman bastı gözlerimi buğulu bakışım ondandır ondandır yağmur sonrası ebem kuşağı utancı gülüşlerim şimdi yağmurlar ıslatan mevsimler geliyor üşüsem sarılırmısın sıcakcık severmisin yağmurlarımı gene istesem gelirmisin gece ye inat gündüze inat sustururmusun güneşi yine gel aşka susamış cellat gözlerinle yine gel ölüme doymayan aşklarla ben bıraktığın çoğrafyada dağlara kar indiririm saçlarımda kardelenler üşürken doyamam ölüme sevme desem kıyamam sevdana kıyamam sana belki ellerimde ayazlar üşür belki sana susukun dağlar sunarım yüreğim kadar kartallar yas tutarken doruğu çığ ağlatan dağlara ben dağ toplarım avuç avuç sana yüreğim kırlangıç göçünde kalır gözlerim göçmen kuşları toplar zamandan yanaklarımda yıkanır utanç kırmızısı mevsimler dudağımda bir tutam deniz ölür senden habersiz aşka susamış cellat gözlerinde kalır tuzu bu kadar mı aşka susamıştın yar sen ne bileceksin ölümün tadını korkarsan bakma urgana ben boynumu gönüllü verdim cellata sen ne bileceksin ölümün iç çeke çeke ağladığını bu kadar mı zamansız olmalıydı gelişin bu kadar mı zamansız olmalıydı ölüşüm Ben giderken ardımdan gölzerim düşerdi ayaklarının dibine... N’olur yine gel ve durdur zamanı Ve yine gel ölüme doymayan aşklarla bıraktığın çoğrafyada dağlara kar indirirm, ellerinde kardelenler solarken senden haberisiz. Sus ve dinle ölüm kadar ıssız sen kadar sensiz, şehirler ağlardı leyllin koynunda senden ve benden habersiz... NİLÜFER GÜR GÖKDEMİR 1/EYLÜL/2010 ANTALYA |
Saygılar...