Ver
Ölmek yaşamaktan zor, ölüm sözde bir soluk,
Yaşamaksa ölmekten; nefes nefes yolculuk, Her solukta öldüren kederlerin içinde, Son nefeste yaşatan bir kaderin içinde... Bir cevap istiyorum, nedir nedir doğrular? Zihnimde geçip gitmez, bitmek bilmez sorular. Güneş batıdan doğar, ben çaresiz anneden, Bir çıkmazın içinde hem var hem yokum neden?! Doğum, sonu olmayan sonsuz dönüm noktası, Sebep, merhamet remzi bir merhamet hastası. Bir evim var ki benim, çatısı gökyüzüdür, Bir evim var ki benim, öksüzler öksüzüdür. Duvarları simsiyah, direği paramparça, Penceresiz evimin temeli telli sırça. Sokaklar duman duman, şehir sular altında, Bir nefescik bir hayat göğün hangi katında? Huzur... Hayal ülkesi, içimdeki Kafdağı, Kim okşar saçlarından, kim sever bir başağı? Kadersizlik kaderim, yalnızlık arkadaşım, Boş kalabalıklardan artık çatlıyor başım. Yalnız kalmak yaman iş, değilken bir başıma, Adımı yazan olmaz ölsem mezartaşıma. Gölgem ruhun izcisi, çaresizlik gölgemin, Yok mu bu cendereden çevremdeki alemin? Ve sualin cevabı; gülen gözler ve yüzler, Geceler benim malım, size mahkum gündüzler. Uyku... Unutmak için, kucağında öldüğüm, Uyku da artık kaçıp durduğum bir kördüğüm. Akıl, deliye müjde, deli hasretin eşi, Benim diyorum benim her delinin kardeşi. İçimden susuyorken çığlıklarım nafile, Bana susuzluk kalır, bana öfke ve çile. Aklım gönlüm perişan, kolum kanadım kırık, Her yer sisler içinde, bütün hisler şaşkınlık. Sayısız çelişkiler beynimi ufalıyor, Düşündükçe halimi düşüncem daralıyor. Gidecek bir yerim yok, bir çıkmaz köşe-bucak, Sesimi Sen’den başka kimse yoktur duyacak: Allah’ım bir kanat ver kuşlar gibi uçayım, Kaçılmaz kaderimden, kaderine kaçayım. Ankara, Eylül 2010 |