FATİH AT PAZARI (4)
-1-
Bakın, yanlış anlamayın sakın! Söylemek istediğim; İnce bir Işık, beyaz bir Bulut, sıcak bir Sis, bir İpek Şal, bir tutam Buğu, Pati’leri Yere değmeyen bir Pamuk Yumağı, "Kedi demeye bin Şahit", Tül gibi hafif, narin ve nefis biri girdi içeri. Mahallenin Kedileri; SIPA, kahverengi Kılları dik ve pis Kulakları, MIZ-MIZ cılız-mı-cılız, Kuyruğuna Konserve Kutusu taktığımız KİBAR, "Sırt-üstü-düşer mi?" diye Havaya attığımız YADİGAR, Dam-aşşağı "dört-Ayak-üstü" salladığımız SARMAN, CİNGÖZ, MIRIL, BONCUK, YAMAN, HAKAN. Hepsi, ama hepsi At Pazarı Kedileri şaşırdılar. "- Van?" dedi biri. "- Bence Siyam! Tanırım ben Van’ı.Omuzları geniş, Boyu kısa, Sürmeli-Gözleri vardır." Hepsi yedi tabi bu Yalanı, ve SİYAMLI SULTAN oldu Adı bu Dünya Güzeli’nin. O ise umursamadı, kimseyede bakmadı. İnce-narin Boynu üstünde, zarif-küçük Başını dik tutmaya gayret ederek, kararlı Adımlarla Çamaşırcı-Ütücü-Terzi Dükkanının önüne kadar geldi, durdu. orada oturdu. Terzi Muhsin çalışıyordu içeride. Kapı kapalı ve Camsız idi, farkedemedi. "- Bak, yaltaklanacağı Kapıyı nasılda iyi biliyor, Kaltak!" "- Bırak Canım, beki Karnı açtır, Yosmanın" "- Miyavlasana Yavvvvrum!" "- Sus, Terbiyesiz!" Tersleyen BONCUK idi, güldüler. O, "Çin-Porselan-Biblo"gibi kıpırdamadan durdu Sulu-Ekmek-Tabağı’nın Yanında. "Dört-Metreye-Dört" Dükkanında Terzi Mahsun diker-Ütüler. Çamaşırlar Evde yıkanır, kurutulur ve Raflara konur-bekler Müşterileri. Bir Masa, "Ayaklı Singer Dikiş Makinası", iki Sandalye ve birde "İlk Yardım" Kutusu. "Askerliği Sıhhıye olarak" yapmış Mahsun, At Pazarı’nın Sağlık Sorumlusu. Aklınamı esti nedir, Yada içine doğdu? Gitti açtı Kapıyı. Görünce de çok sevdi SİYAMLI SULTAN’ı. SARAYLI SULTAN diye oturttu baş Köşeye. Ne sevindi, nede kendini sevdirdi, Kedi. Alındı Mahalleliler, Terzi Mahsun’a kızdılar ve karar verdiler; Artık kimse yemiyecekti onun Sulu-Ekmek-Tabağından! Yediler yine tabi, Sulu-Sütte-şişmiş Ekmek Artıklarını, Gırtlak Derdinden; "- Miyav!" diye selamlıyarak SARAYLI SULTAN’ı. O ise oralı değildi. Sadece Dudaklarını gerip, "Miyavsız" bir Sırıtık ile Bsşını eğerdi. SIPA, bozulurdu buna. Sağ Ayağını kaldırıp, bir "Destur" şırlattırdı. KİBAR düşünüyordu hala; "- Acaba Boynunda Boğum mu yoktu? yada yutmuşmuydu Sopa!" Ne yürürken, nede dönerken çevrilirdi bu Mubarek Kafa. Arka Ayaklar ve Kalça çark ederken "Ters Yöne", Pati’ler sayardı olduğu Yerde. "- Siyamlı Saraylı değildi ama Konaklıydı!" Haklıydı Arabacı ismail. Herşey Hor-Hor Yokuşunda Karpuzcu İsmail’in At Arabasıyla Karpuz satmasıyla başladı; "Yeşil Konak" diye anılan, ve Mısırlı Atun-i Zade Assaf Paşa Mahdumlarından, Nam-ı Yadigar olan Abdül Kadir Beyfendinin Kahyası Büyük Bahçe Kapısını açtı ve iki Karpuz satın aldı. Ama Kapıyı kapıyamadı. Üç Kedi Yavrusu fırlamıştı dışarı. Koltuklarında iki büyük Karpuzu taşıyan Kahya, durduramadı Yavruları. Dolandılar Ayakları arasına Karpuzcu İsmail’in; "- Dur yahu! Yapma Ulan! Git be, pişşşt!" diye kovalamaya çalışırken "olan-olmuş", çoktan etmişlerdi İş’i Pantol-Paçalarına-İsmail’in. "- Affedersiniz Beyim." dedi Kahya hürmetli ve üzgün. "- Konaklı’sınız ama, Terbiye görmemişsiniz!" "- Asıl Terbiyesiz olan Sizsiniz!"diye bir Dünya Güzeli çıktı Kapıdan. "- Özür dilerim. Kedileri kasdettim." Levanta-Kokulu beyaz Baş Örtüsünün ucu ile Dudaklarını örterek; "- Onlar üç Aydır Ana Sütünden yoksul, Öksüz Yavrular!" Kedileri topladı, Kucağına aldı. "- A,a! " Birde baktı İsmail, Kediler SİYAMLI." "- Başınız sağolsun, bağışlayın ama..." Kahya geri dönmüştü, yanında bir Kadınla; "- Alın şu 25’liği Pantolonunuzu yıkatın. Haydi size uğurlar ola!" "- Anamın öldüğü Gün doğmuştu, Yavrular, Yatağında Anamın..." "- Amanın Nafize Hanım..." "- ...Belki SULTAN da öldü. Ölüsünü görmedik, yada göstermek istemedi." "- Tövbe-tövbe Hanım Kızım! Sokak Satıcılarıyla... Ya Beyefendi duyarsa, ne deriz-ne eyleriz. Girin lütfen içeri." "- Ölmedi..." diyebildi İsmail, Kapı kapanırken Yüzüne. "- Ulan Eşşek İsmail. sen Adam olmayacaksın! Sana ne be!" Tektar kapı açıldı; "- Efendim?" "- At Pazarı’nda..." diyebildi yalnızca. Gerisini söyleyemedi İsmail.Döndü-gitti. Başka Karpuzda satmadı o Gün. At Pazarı’nda da Nara atmadı, "Kesmeceee" diye. Sessizce girdi içeriye Garipti bunlar! herkes şaşırdı. İnanın herkes İsmaili tanıyan; "- Abi, neyin var senin, Hastamısın?" "- Yoook!" "- Oğlum İsmail, At Yeli’nden mi kaptın Şifayı? Sesin-Soluğun çıkmıyo!" "- Hadi len, sende!" O An SARAYLI SULTAN bakıyordu Mahsun’un Penceresinden; "- Ne Halt’lar yedin yine?" diyen süzgün Gözleri ile çekti onu Muhsin’e doğru. Sultan sıçradı Pencereden, Mahsun’da arkasından, tabi ki Kapıdan." Şaşırdı İsmail’i görünce, inanamadı Gözlerine. Yok be! Bana-El-bile sürdürmeyen Taze, sürtünüyordu İsmail’in Pantol Paçasına! Hemde Boyun kırıp-koklayıp-dolanarak, yaltaklanıyordu Haspa! Birde Kuyruğu dim-dik! "- Hop dedik! Ne oluyor İsmail?" İsmail bitmiş idi. İçeri girdiler, anlattı hepsini. SARAYLI SULTAN ikisi-arası-oturmuş, bir ona-birde öbürüne baktı. Sanki anlyordu anlatılanı. "- Adresi ver!" "- Olmaz, ben buldum!" "- Ama SARAYLI SULTAN bende!" "- Yarısını isterim." "- Kız’ın mı, Kedi’nin mi?" "- Buldu Parası’nın, Dangalak!" "- Hepsi senin olsun İsmail!" "- Birde Pantol Parası!" 20’liği gösterdi. Gözleri kapalı KAğıd Parayı kokladı; "- Oh, mis gibi Levanta!" Tüm Gece uyuyamadı Mahsun. Zamanı hatırlamadığı bir süre önce; Dere yada Göl’de Süzgün Gözleri ve ince Boynu ile SARAYLI SULTAN’a benzeyen, "Boynuzları Cam-yada-Kıristal-Şeffaf" beyaz bir Geyik görmüştü Rüyasında. Elini uzattı. Sekti-sıçradı Yana. Kaçmadı Ala Geyik, durdu dokundurmadı. Sevdi Gözleriyle onu, ama dokundurtmadu. Mahsun eridi, sarardı, soldu Rüyasında, "Hayır" Niyetine. "- Ondanmış demek!" "- Rüya bu HASPA, sende mi inanırsın, İnsanlar gibi?" "- Neymiş, ne olmuş?" diye mırıldandı MIRIL. "- Bizim Mahsun vurulmuş." "- Ölmüş mü? Yazık!" MIRIL yaşlıydı, duymuyordu-uyduruyordu. "- Katil Kimmiş, peki?" Tüm Kediler güldüler. "- Sen uyumana devam et, MIRIL!" yine duymamıştı; "- Peki, Şimdi n’olacak?" "- Mahsun Abi’miz çalacak Kapısını Konağın; "- Tak, tak, tak!" "- Kedini buldumi bak!" diyecek ve kucaklıyacak. "- Kediyi mi?" "- Yok be MIRIL, Hatun’u! Onlar erecek Muradına..." "- Bizde Ekmeksiz kalacağız." dedi MIRIL. MIRIL Sağırdı-Yaşlıydı ama, bunamamıştı ve Birinci Bölümü böyle biten bir Masal’lara inanmazdı. |