Bir Akşamüstü Buluştuğumuz Barın Masa Üstü Notları
‘’Golden gate’’köprüsü gibi kırmızıydı saçların
Pas tutmaya açık dudaklarında tasarlanan bir kinin teorik formülleri avuçlarının içinde yazılıydı,sürekli Aslında yanına içe içe gelip şişeleyecektim tüm bira şişelerini Barda uykusu gelmiş barmenin yanındaki garsona verilmek üzere yazmıştım bir istek parçasının melodisini Susturucu görevi yapan peçeteden geçip kulaklarımızı delsin istemiştim Depeche mode’’un ’’’’barrel of a gun’’’’ parçası Kulak akıntısı gibi sarı ışık vuruyordu yüzümüze -ölüm derken Ürperirdin birden Ölümden korkardın Çok yaşamak isterdin En çokta benimle kalmak isterdin… O yüzden kullanmazdın sigara ve alkol Uyuşturucunun adını anmak istemezdin. Çünkü kanserli olmak… Bir kenti terk etmek gibiydi sende… Ben ölüm dedikçe sen kaçar uzaklaşır Karışırdın kentin sarı-lacivert sokaklarına Ama mütemadiyen yüzünde sarı bir ışıkla geri dönerdin… Ve balkondan gördüğümüz Boğaziçi köprüsü bir genel ev gibiydi senin için… Sürekli değişen birbirine karışan renkleri bir orospunun makyaj seti gibiydi benim için Çıkışta peçete ve kolonya tutan hiç doğmamış çocuklar uğurlardı seni… Vizite ücretim kapımdaki reçetelere yazdığın bir kaç satırdı Asla okuyamazdım el yazını Sırf bu yüzden eczacı olmayı çok istemiştim Hem kendime ilaçlar hazırlar, Hem de seni anlamayı çalışırdım Sen reçeteler yazardın bana Kırmızı reçeteyle satın alırdım vücudunu Seninle Latince bir dilde ölmeyi istemeyecek kadar akıllı bir maymundum aslında Attığın çakıl taşlarına karşılık muzlar atıyordum sana, Onca akla rağmen Tıpkı ortaokul yıllarında akıl oyunları oynadığımız, zekâ testlerindeki hunili adamlar gibi… Seninle aynı yere gömülmeyi isteyecek kadar daha delirmediğimi… İspatlamaya çalışıyordum kamuoyuna Seninle aynı mezarlıkta yan yana yatmayacak kadar kendimdeydim Çünkü sen biraz hırçın sevişiyordun Çünkü sen biraz üstü açık yatmayacak kadar korkardın uykunun savunmasız anlarını korumak adına Çünkü sen biraz deli yatıyordun Her han çekebilirdin üzerimizdeki organik tarıma elverişli toprağımızı kendi üstüne... Çünkü benim biraz üşüme ihtimalim vardı Bu doğduğum temmuz akşamında… Çünkü benim açıkta kalamayacak kadar büyük kabahatlerim vardı Çünkü benim senden kalma üstü kapanmamış yaralarım vardı Çünkü Bıçak darbelerim vardı alkollü yakalandığım trafik polislerinden… Damarlarımda serum izlerin Göğsümde adın yazılıyordu Şüphesiz bunları göze alacak Yok, edecek ne oksijen tüplerimiz vardı yanıcı Ne yakıcı hidrojenler vardı NE de bu anıları yok edici Terminatör bile sinemalarda yoktu artık… seniseviyorum yalanına o çok sevdiğin adam olan woody allen’nin resimlerini koyuyordum aslında en çok onu özlüyordun Beni unutuyordun tıpkı Alzheimer hastası gibi Ama anlaşılıyordu’’annie hall’’deki diane keaton’dan izler vardı sende İşte bu yüzden kaçıyordum senden Sen kendini onda buluyordun Ben alkolde buluyordum Orhan gencebay’ın tesellisini… Ben bu filmin aşiflerini Fransız sokaklarından toplatıyordum Çünkü âşık olacak kadar istikrar sahibi değildim Çünkü pariste aşk başkaydı -bunu kafam güzel diye söylüyorum şuan… -aslında gitmedim paris’e -bunu sende çok iyi biliyorsun… Ama ne desem inanacak ve kabul edecek gibi bakıyordu gözlerin bir yalan daha olsa ne çıkar deyip seniseviyorum diyordum… Elimdeki kadeh bile buna gülümserdi...olsaydı dudakları Beklide yaşarırdı sigara dumanından... olsaydı gözleri… Çünkü seninle sevmek arasına büyük boşluklar bırakıyordum sürekli Sen bunu anlamadın… Sen boşluk doldurmaca oynuyordun Ve her cümlemin bir kelimesi eksik kalıyordu Ve Defalarca asılmış çöp adam resimlerim vardı Kâğıt da Derme çatma darağacının Aynı dalında iki Oscar almış bir Hollywood starı gibi… Geçiyorduk sarı ışıkların altından… Yüz bin çeşit entrikalar aklımızda Yürüyoruz kırmızı halıda Tıpkı devlet adamları gibi selamlıyorduk Asker ettiğimiz… Esas duruşta bıraktığımız hayallerimizi, Hayallerimiz Çatlamış,kırılmış bar bardakları gibi atılıyordu salaş bir rock bardan İçimiz dağılmaya müsait ruh parçalarıyla doluydu Zayıflamış, şiddeti azalmış ellerimizle saygıda kusur etmiyorduk Son kadehteki Son alkole Son kez buluştuğumuz yer olarak yazılıyordu tarihe… Bu barın Bu masası SEN Sarı ışığın altında Eller titrek Gözler kısık Saçlar dağınık Gitsen iyi olacaktı Kaldın kötü oldum… 08/08/010 12:20 |
yoksa...
neyse susayım...
ama çok güzeldiiiii...büyük keyifle okudum....
saygılar...