"KOŞAN ADAM“ DESTANI
“Koşan Adam” destanı;
Çağlar ötesinden bugüne Asiliğine Orentes’in, Zirvesine Sipius’un, Yazıldı… Bir de yamacındaki küçük mağara ile, Meydanındaki beş kulaç kuyuya, Kazıldı… Haktan ötesi yok! Pavlus büyürken, Barnabas’ın yüreğine, Acılar süzüldü… O nasıl bir koşuydu? O ne haldi öylesine? Şehrin en ucundan koşarak gelen bir adam, Rabbin dört kitabında, Kur’an’ın kalbinde, “Sahibi Yasin” diye yer aldı! O ne koşuydu ki, Herkesin koştuğu bir dünyada, Sadece O’nun koşusu ayetlerle anıldı! Şu Karye’nin karyesinde, O haksızlığı umursayan başka var mıydı? Adalet taraftarları, “sevgi” ve “barış” diyenler, Sanat, ilim, irfan kisvesi giyenler, Daha ne çeşit herze yiyenler… Zeus’a bakire sunup, saygı duyanlar… Bu acı feryadı duyuyorlar mıydı? Yoksa bütün vicdanlar uyuyorlar mıydı? Yoksuluğun ezildiği, yetimin satıldığı o zamandı. Antakya’da meydan, meydan olalı, Görmemişti böyle bir kalabalık. Kralı, kölesi; tüm Karye’de oturan, Vicdanı üryan, mantığı üryan, Fakat O Adam! Büyük Kahraman! Ta şehrin ucundaydı o an! Ve Hakkın feryadını duyduğu zaman, Bırakıp elinden dülgerini, miskalini ne varsa, Bir koşu tutturuvermişti! Bir destandı bu, söylendi asırlar. Belki orası şehir bile değildi. Bu koşuya kadar! Bir arslan mıydı kükreyen, Sonunun nereye varacağını hiç düşünmeden? Ya da çok iyi bilerek, Göze alarak her tehdidi, Mübarek göğsünü tam gererek, Birden yay gibi gerilip, Ok gibi koşuverdi Habib! Uçmak denilse bu koşuya, melek olurdu. Ayakları değiyordu yere, Ama O’nun bastığı toprak, O’nun geçtiği sokak, Her gün gördüğü, çocuk, koyun, oğlak, Silinmişti gözlerinde, Açılmıştı önünde tek bir hat. Düğümlenmişti beyninde tek bir maksat. O meydana koşuyordu, Habib! Adam gibi adamdı. Tereddütsüz Müjde’yi sevdi! Tam meydanın orta yerine geldi, Bu sıska bedende bu cılız kol, Suyunu tam almış çelik miydi? Toplanmıştı o meydanda kralı, kölesi, Zeus’un tüm kulları, Binlerce kılıçlı şovalyesi, Gözleri nefret saçan, Her birinin ağzında köpürmüş salyası… O toplananlar ölüm ejderleriydi. O meydan artık insan yeri değildi. “Koşan Adam” sanki masaldan bir devdi. Bir kolunu dostlarının üstüne gerdi. Öbür eliyle yüreğinin okyanus merhametini, Kalabalığın üstüne seriverdi. Müjdenin müjdesi, “Ey halkım, uyun onlara!” diyen sesi. “Ben neden inanmayacakmışım beni Yaratan’a?” Yankılanan ve inleyen nefesi, Ufuklara karıştı. Kanının toprağa çarptığına, Silpius Dağı da tanıktı. Keldağı saçlarını o gün döktü. Orantes Nehri’nde Gabriel’in gözyaşları aktı! Ve böylece İsa’dan gelenler halastı. Ve onlar bakışıp yüz yüze, Selamlarını yolladılar, “Müjdenin Marangozu”na. Marangoz’un bizden daha sevdalısı, Bu “Koşan Adam”mış diye… 01.01.2006 Antakya ŞİİRDE GEÇEN BAZI KELİME VE KAVRAMLAR: ORENTES:Ürdün’den doğup,380 km.kuzeye aktıktan sonra Amik Ovasını sulayıp sonra güneye bir yay çizerek Samandağ İlçe’mizden tekrar Akdenize dökülen Asi Irmağı’nın antik ismidir. SİLPİUS:Antakya’nın doğusunda yeralan ve hemen Antakya’nın sırtını dayadığı yüksek dağın antik adıdır. Bu gün bu dağın Türkçe haritalardaki adı ise Habibi Neccar Dağı’dır. MAĞARA:Eski adı Silpius yeni adı Habibi Neccar Dağı olan bu dağın batı yamacında yer alan ve tarihi vekıada Habibi Neccar ’ın hasta oğluna baktığı ve elçilerle ilk karşılaştığı mağaradır.Ki bu gün tarihi vakıayı çok iyi bilen ve inanan Antakyalılarca yolu yapılmış , bakımı ve güvenliği sağlanmaktadır. MEYDANDAKİ BEŞ KULAÇ KUYU:Bu gün Antakya şehir merkezi KURTULUŞ CADDESİ üzerinde yer alan tarihi HABİBİ NECCAR CAMİİ’nin doğu yapısının tabanında yer alan ve içinde Habibi Neccar’a ait olduğu sanılan kabirin bulunduğu kuyudur.Zeminden beş altı metre derinliktedir. Şiirsel ifade ile ’beş kulaç kuyu ’denlmiştir. Aslınd YASİN SURESİ’deki vakıa geçtiğinde burası bir meydandı ve kuyu da kör yani suyu içilmeyen , kullanılmayan bir kuyu idi. Habibi Neccar’ı şehit eden putperestler cesedini buraya atmışlardı. |