YASİN YOLLARINDA
“YASİN” YOLLARINDA
Kim er, Kim yağı, Gök altında, Dağlar tutar toprağı… Rüzgâra serpilen yazı, Kırmızı gonca üstünde bir damladır. Tutmuştur geceden kırağı, Sabah akşam “Yasin” derdi, Hafızın iki dudağı… O genç annenin de; O hoyrat babanın da; Hayattaki yegâne muradı, Bir erkek çocuktu. Yaşasın da tek evladı, Kapılanmasın baba ocağına, Gelmesin düğünde, bayramda, cenazede… Tek evladı yaşasın. Kamuya kalsın, hayra kalsın, Azize Meryem gibi mabede kapılansın. Sabah akşam Hafız’ın iki dudağında Yasin… Bu kaçıncı ölümdü? Müjdeyle kundağa sarılanlar; Sonra kefenle toprağa gömüldü. Bu kaçıncı kefen, kaçıncı yünümdü? Tek bu evlat yaşasın, Kamuya kalsın, hayra kalsın, Yaşlılıklarında bir kâse çorba, bir bardak su, Vermezse vermesin… Düğünde, cenazede, bayramda, Gelmezse gelmesin… Akşam sabah Hafız’ın iki dudağında Yasin… Bebeğin kundağında yazılmış Yasin… “Amin”lere, “Allah”,’’Allah’’lara karışmış Yasin… “Yedi”, “kırk”, “yetmiş” kurbanlar kesilsin… Okunsun, çekilsin, söylensin Yasin… Nerde kesilsin? Seherde kesilsin? Abdal Musa’nın tekkesinde kesilsin… Bozkırın üstündeki bu canlar… Sıcağın ortasında yanan fidanlar… Topraklar çorak, yollar adım adım. Sırça parmaktan, ince bir pınarda, Nasır çökmüş ellerimi yıkadım. Bu iki yolcu ile bir adağa; ’Yasin’ üstüne menzil verdim. Tekkeyi gösterdim… Aslında o tekke “Yasin” severdi. Aslında o tekke zaten “Yasin”e giderdi. Ben bilerek o yolu gösterdim. Vaktiyle ben de orada erdim. Şükrü ÇAKIR ----KOCAELİ |