FATİH AT PAZARI (1)
Hayalimden,
benden, belkide Fatih’ten çok daha eskidir Anılarım. El Sanatı, Hüner Tezgah’ı, At Pazarı; Nalcı, Semerci, "Meşin Koşum"cu ve Atlar; Cılız, semiz, Paçalı At, Tay-Gebe-Kısrak, omuzu yüksek-Kalçası geniş Heybetiyle "Döl" Küheylanı, Arap’ı, Şah-Merdan’ı. Kır At’ı ve Sütçü Beygiriyle Baytar. "Araba Marangozu" keser çift-Kollu-El Testeresiyle, biçer-deler "Burmalı Makkap" Tepesi-Topuz’lu Merdanesiyle, El Rendesi sürer-yontar, keser Keser Tahtayı, yuvarlar-bir-El darbesiyle. "Dingil-Çember-Zincir Sıcak Demirci"si Halas Çavuş, -Helias’dan gelir Adı, Rum Dönmesidir- Omuzundan asılı, Yere varan "İs’ten kararmış-Kösele" İş Önlüğü ile kıskaçlar kızgın Demiri, Uzun Maşası bir Elinde, öbürü döver Balyoz-Çekiç Örs üstünde. Tamir bekliyen At Arabaları, Boynu "Yular"a sokulu Samanı geveleyen Atlar, öbek-öbek Dışkı içinde Sinek, Sinek kovalayan At Kuyrukları, sallanan Yele’li Baş’lar, tepen Ayak, titreyen Kalça Derisi... ayrı bir Hikayedir. Çıkarsın Yokuşu Ana Caddeden, sağ-yukarı,(*) alırsın Fatih Camii’ni sol Koluna; Türbesi, Medresesi, Mezarlığıyla, selamla Esnaf’ı Yokuş bitene kadar, Tepeye-Düze gelmişsen hele, bekle, dur-dikkat et! İnmeye başlamadan Yola, kolla! Sol Kolunda gizlidir daracık bir Sokak; Çocukluğumun El-Sanatı-Müzesi, Alın Teri- Hüner Meydanı, At Pazarı. Girilir bu dar Boğazdan içeri, açılır birden-bire çep-çevre, dört köşe, Hayallerim kadar -belkide daha geniş- kocaman-Yuvar-bir Dünya. Ortada yaşlı bir Çınar, altında "Kör Kahveci" Yahya var. -Sadece bir Gözü görür- 5 Adet küçük Masa, bir yığın Hasır Tabure, Çay-Kahve-Tavla-Nargile. Kıvılcım sıçratır Çakmak gibi, Nallarıyla beygir yada "Demir-Çemberli-Teker", kayarken "Kamburu-Cilalı" Parke Taşında. "- Brrr!" der, çeker Dizgini Nakliyat Gezgini Arabacı İsmail Efendi. At Arabasıyla Hurda Toplar Kışın soğuk olunca, yazın ise sadece Karpuz satar; "- Kesmece bunlarrr, Kesmeceee! Bal-Damlamazsa-Alma, Para yok!" Esnaf, Usta, Çırak, Müşteri bakar bu Yaygaraya, sallar Kafa, koyulur tekrar İş’e. Birde Sinekleri meşhurdur At Pazarı’nın," Aha, bu kadar!" Misket gibi, Yaldızlı-Tombul-Gövde, Far’lı Kanatlar, ilk Müşterileridir "Kesmece" İsmail Efendinin. Köşedeki Baraka’da Kalaycı Hamza 4 Çocuğuyla Ablasında oturur. Karısı Beşinciye Hamile iken, geç varmış Şehir’e Eşşek üstünde, İkizlerin İkisi, her üçüde "Sizlere Ömür" Baş Sağlığı! O, ovalar-güveler hep beraber Çoluk-Çocuk Bakır Kap’ları. Ben de "Sarı Ahmet" ile "Cam toplar" satardık ona. Sarı Ahmet Ele Başıdır, Tayfamızın, ben Çömaz’i. Çır-Çır Yokuşunda oturur, Babadan kalma 6 Daireli Apartmanda, tek Oğlan Çocuğudur. Sever bir Gün Teyze-Kızı’nı, falan-filan. Gebe-kalınca-da Evlenmek zorunda kalır. Baba Ahmet Efendi 15 Yaşında, Yenge Hatun 13’ünde... Gariptir bir Baba’yla Sokakta oynamak Buda başka bir hikaye... "- Ne diyorduk? Ha !; "- Cam toplar satardık Kalaycı Hamza’ya." O döver, Un yapar, "Islak Kum" içine katar; "- Al sana Zımpara!" Meşin Eldivenle ovulur küçük Kap’lar, Pas’lı-Çal’lı Taslar. "Büyük Leğen-Sofra Tepsisi" Topuksuz Takunya ile ıslak Kum üzerinde kayarak, iki-Yana-Kıvırarak, Oynak Kalçalarla zımparalanır-ovulur; "- Cam Kıymığı İnsafsız olur!" derdi Kalaycı Hamza Efendi, kendine Öz "Maacır" Şivesiyle; "- A, be üc-bej..." Taklit eder, gülerdik. O, Elindeki Demir Maşa içinde, zıplatarak döndürürdü Kap’ı Ateş üstünde. Öbür Elinde, Pamuğa bulanmış Kurşun-Kalay-Kırma’sı, sürer-yayar-yedirir erimiş Kalayı Bakır Kap’lara, tek Ayağı Ocağın-Kürüğünün-Pedalındadır ama, ayarını iyi bilir-İşinin Ehli’dir. Körükten çıkan Kızgın Hava ve Kümür içinde kaynayan Lav, tehlikelidir! Ya Kalay yanar, ya Kap Erir, yada Bakır delinir. "- Büyüyünce Kalaycı olacam!" derdim Babama, Kalaycı Hamza bana Tuz attırınca Ocağa; "- Casss!" diye duman olurdu Tuz’un Buğusu! Birde, Amonyağımsı-Sidiksi-yanmış Pamuk Kokusu! Kalaycı Hamza, Hanımsız 4 Çocuklu, "Kamburu-Yana-Yatık" sivri Kemerli Burnu ve İs’li-Kıvırcık-Kabarık-sık kara Saçları ile Akbaba’ya benzerdi. "- Bugün bile hala anlatırlar Edirne’de" derdi. "TUŞ OLMAMAK İÇİN BURUN ÜZERİNDE AMUDA KALKAN TEK İNSAN" olduğunu söylerdi. Böylece Direği kırılır, eğri kalır "Kırkpınar-Yağlı-Güreşinde" Kalaycı Maacır Hamza’nın Burnu. (*) Ankara At Pazarı ile karıştırıldığı için; Şiir, "FATİH AT PAZARI" olarak düzeltilmiştir. |