ÖLÜM SANCISI
ÖLÜM SANCISI
İyi yetişmiş insanların Alâmeti farîkasında utançla gizlenir duygular İzin verilmez sınırların aşılmasına, Sade ve yalın cümlelerle anlatılır En büyük ızdıraplar… Bunu bir an senin öldüğünü düşündüğümde anladım Zamana aykırı düşen, acılarını gizlemiş Tuhaf bir tebessümü gördüğümde dudaklarımda Elimi hiç bırakmayacakmış gibi, tutup vedalaştığında Hayatla arama giren Sadece o tarifsiz acılardı bana senden geriye kalan. Belki bu yüzdendir hiç sevmedim ayrılığı Siz hiç bilir misiniz Ölü bir insanın yüzünden tebessüm çalmayı ? Siz hiç bilir misiniz Ölü bir bedeni yaşıyormuş farz edip Her gece koynunuza alıp sarılıp uyumayı ? Siz bilir misiniz içten içe bir nehir gibi derin derin çağlamayı Siz hiç bilir misiniz gözleriniz gülerken İçinizden deli deli ağlamayı ? Siz hiç bilemezsiniz Buralarda kış nasıl sert geçer Nasıl ayaza çeker kirpiklere düşen şebnemler Burada Gündüzler bir avuç, geceler avuç avuç çoğalırken Uçurum kenarı bir yalnızlık ortasında Ölümüle nasıl rus ruleti oynar yürekler… Ah hayat ah !.. Meğer her şey ne kadar boşmuş, her şey nasıl da yalan Ölümcül düşlerini ana sütüyle beslediğim Mutlu masalların sonunda Yıkımlarındaki kaygılar Her ne kadar beni, bana unutturuyor olsa da Duygularımın arkasında korkudan öte bir şey var Sanıyorum bu yaşadıklarımın adı, Ölüm sancısı ! 30.07.2010,Antalya |