KADERİN TEFEKKÜRÜ
-Bizim Süleyman Demiray’a
Bakın bakalım nerde, alında mı, bahtta mı İyi-kötü, hoş-nahoş insanlığın kaderi Altın renge boyalı bir taçta mı, tahtta mı Nerde, hangi sıfata mâlik kaderin yeri.. Sen aciz insanoğlu nereden bileceksin Yahut Nas Âlemi’ne nasıl bildireceksin Sözün varsa beyinden yüreğe gireceksin Ki Eşeğin semeri bir hamallık eseri Çekilen her çilenin farklı farklı yükü var Her yükün kader bağı, can bedende kökü var Bir kök! deyip geçmeyin; kökün köke eki var Kimi cihada oktur, kimi saplar keseri Akılda öyle işte kullananın has malı Yere basmaz ayağın altında uçar halı BAŞ ne koyarsan giyer tacı, fesi, çuvalı Çünkü BAŞ’tır besleyen; âlim, zalim, serseri Bakın bakalım kader ne? Çizgi mi, hikmet mi? Kader dediğimiz şey, bir çizgiden gitmek mi? Yoksa Rabb’e şükrana kulluğu eğitmek mi? Nedir kader; Her alnın feyz akıtan Kevseri.. Kadere bahane yok, tembellik yok; ezelden Ebede bir gidiş var, deme: “Ne gelir elden!” Gelen Hakk’tan olsa da, kullanacak olan sen Eşref-i Mahlûksun ki; ne et, kemik, ne deri.. Han Süleyman’a beş yüz yaş da kaderdir ama Ne sebeble gömüldü Vahdettin’imiz Şam’a Süleyman’ım yeis de, beis de yok evhama Kader; kulluğa rota, Kalû Belâ’dan beri.. |