O BİR KADIN...?Şiirin hikayesini görmek için tıklayın K.Köy sahilinde gözlerini ufuklara daldırmış bir kadındı o.
hali aşikar ve yılgınlığı bakışından belliydi. yaklaşamadım ve soramadım tek bir kelime ona ama,öyle çok şey anlattı ki gözleriyle bana... yalnızlığın ertesinde seyriyen gün sancılarıdır ona özgürlük takvimsiz yapraklardan dökülen her ömür bir tutsak tükenmez kara bir sonsuzluktur ona düş kurmak oda kadına yasak! suskun bir yokluğun ayak sesleridir iliksiz iffetinde gezinen ve terkisine aldığı can kırıklarıdır göğsünü yaran tatsız bir yaşamak oturmuş içinin en metruk köşesine bir varlık atıyor işte tam göğsünün şurasında kim bu yalancı? dedi kadın kendine zil zurna dolaşıyor c/ismi bozuk yabancı acı ile içimde kapıları kilitli bir yorgunluktu sessizliğin bir diğer adı soysuzluğun ta kendisi ellerim soğuk lime lime içim bu gece üşüyorum üşüyorum ey yabancı dedi kadın illetle kan yalamış mayası bozuk kaldırımları ve sokaklar kezzaplı namus kokusu dudağında kurumuş dipnotsuz son ruj izi onun son korkusu yaşamak zıvanadan çıkmış bir gün/ah yinede şarkıları var bu şehirde hala adına kurgulanmış ve bestesinde o lal olan g/özleri yıkanmış kadının gözlerinde bekliyordu ölüm vedaya kurgulanmış her gün batımında kara bir ikindi vaktiydi düşen son zulüm gölgesi kırmızı topuklarından döküldü şehre hayasız yüzü şuh bakışlı günahlar tam bir eceldi şaşmadı ihanet vurdu kadını iki kuruş etmez son yalan muhabbet acıdı içinde sessizce hayret ah! yüz karası terkedilmişlik ve yalnızlık dedi ne çok güzelin canına bedeldi ıssızlığın senfonisi büyüdü ağlayan gitmelerin nabzında ve besteler doğurdu inatla içinin naz makamında bir rüzgar esti sonra kadının sol kasığında mor mühürlü gamzesinden döküldü nedamet ve yıkıldı indiği son durakta celladı olan ihanet sokakların canını kustu gecenin bakışları ve öldü gözleri önünde kadının koca bir insanlık kimliğini silen dünlerden arta kalan bir sancı gördüğü varlık ölümün kapısına diz çökmüş yurtsuzluk soruyor yinede kendine kim(de) sin sen insanlık ütopyasında sırlaşan şarkılar yırtıyor özgürlüğünün ceplerini ve işte çözülüyor ezberi nihayet onun önünde koca cansız bir tarih bizans kanını içiyor haliçin gözlerinden ve gerdanından asılmış bir genç kızın ahı parçalanıyor anlında dökülüyor kırık aynaların y/aralarından yırtıla yırtıla geçiyor İstanbul su(r) larını göğsünde mor bir mühür ayakları kırgın kız kulesine dikip sonsuzluk bakışını ölmemeliyim der gibi teselli ediyor kendini yarım kalmış hülyaları düşüyor şehrin gözlerinden ve ölümleri yutuyor bir can uğruna dilsiz son mezar saçlarını topluyor omuzlarından mavi kanatlı son melek ağlıyor kadın ve gömülüyor sualara bütün çirkin özgürlük her soğuk ölüm yeni bir hayat doğururken bir mezar taşından asıp tüm şehirleri göçüyor kadın kendi içinden gece haykırıyor gerçeği paslı beyninden şehrin ve dökülüyor ölüm kırklı bir bebeğin gözünden vurmalısın şimdi yıldızları göğsünden ve yaşamlısın artık kadın sen... |
Ve şair, hikmet denen az bilinen çok meşhur caddenin en aşina müdavimi...
O bir kadın, bu bir şair...
Ey empatik peygamber!...
Ya Halil (olan) İbrahim!...
Sana da selam olsun!...
Ki; şair en çok da vesile...
Eyvallah...
Ruhunuza afiyet...