9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
975
Okunma

Yollar nereye çıkar, söyle ne olur yarın?
İçim de kesilmiyor, nal sesi kısrakların...
Bozkır çiçeği gibi, yüreğim, ürkek, titrek !
Açtım işte zamansız, isteyerek, bilerek.
Kim bilir ki önceden, düşeceği kucağı !
Toprak dokuz doğurur, bilmeden olacağı.
Sular mezar kazıcı, rüzgarlar ezber bozan,
Ağır gelirken yükü, kahrından çatlar ozan !
Teskin etmezken şimdi, gönlümü yarin hali,
Gerçeği deli fişek, ok çekiyor hayali !
Kime, nasıl söylenir? Hak etmedim bunu ben,
Bekleyen kahrolurken, düşünmez çekip giden!
İçimize bir ölü, bırakırken her veda ,
Dağlar da bir gün yürür, koşup gelir feryada.
Vurur bir keskin ayaz, açık kalır gözlerin,
Kim verir hesabını, açmayan çiçeklerin ?
Bilseydim haykırırdım, bu dağdan, karşı dağa !
Kimse soru sormadı, düşerken bu toprağa.
Kızgın güneş kavurur, bulut keser rahmeti,
Görürüz de, bilmeyiz, yaşarken kıyameti...
Sen bekle İsrafil’i, üflesin diye sura ,
Bu kadar izansızsan, bakma artık kusura!
Çekilir şey değilmiş, ömür boyu üşümek,
Yiğitlikten sayılmaz, kalktığın yere düşmek.
Hangi rüzgar savurdu, böyle seni yabana ?
Söz de sükuta erer, söylersen anlayana.
Tarif gerekmez imiş, deseler de arife,
Çal şimdi gönül senin, koy da beni bir tefe...
Hayrettin YAZICI