AĞIR AKSAK
Tren resimleri astım odamın duvarına
vapurlar yetiştiriyorum saksılarımda gitmeden güfteler, ıslığımın arasına yerleşiyor. Ağrı dan ağır bavullar dolduruyor yüreğime bir çoban mintanlar, okumalar yazmalar, pantolonlar kırış kırış nehirler yeşilden maviye, maviden karaya çalıyor gözlerinde Bir martı küpeşte belledi omuzumun sağını şarkı söylüyor dilinde sol yanımda sarmaşıklar sarıyor inci gözlü bir dağ lalesi otuzdokuz yıl önce içilmiş bir kahvenin telvesinde vuruyor fincana, nazar boncuklu gururu ile bir kadın. Örümcekten ödünç alınmış ağlar saklanacak mağaralar arıyor yaşamak için. Bahar geliyor. Fındık kırıyor fıstık yeşili ceviz kabuğundan sandaletlerini sürtüyor bir sabah ayazına kış sinsi bir gülümsemeyle yıkıyor ellerini zamanın. Hasrete biniyor soğuk, kalkış vakitlerinde nefes Karalanmış yarınlar çiziyorum çizik çizik kitapların arka kapaklarına bırakıyorum bolca tuzlayıp kapakları sıkıştırılmış fıçılara belli kış yine geri gelecek. Öldüğümle kalmak istemiyorum, yaşarken taşıyamadım ben bu bedeni uymuyorum iblise, sabahları aç karnıyla beklerken çay sigaramın dumanını, helva kesiyorum eski şiir kağıtlarından şekerleniyor elim dilimde hala dikenleri var bir zamanlar kokusuyla uyandığım güllerin. Gitmek belkide sofradaki son zeytin tanesini yemeğe karar vermek kadar zor geliyorsa. bugün mü ? yarın mı ? ince bir zerreye sarılıyorken vücut kalkıp ağır aksak resimlerini düzeltiyorum duvarlarımın, suluyorum saksılarımı ıslak çalarak. |
vapurlar yetiştiriyorum saksılarımda
gitmeden güfteler, ıslığımın arasına yerleşiyor.
Ağrı dan ağır bavullar dolduruyor yüreğime bir çoban
mintanlar, okumalar yazmalar, pantolonlar kırış kırış
nehirler yeşilden maviye, maviden karaya çalıyor gözlerinde
Bir martı küpeşte belledi omuzumun sağını şarkı söylüyor dilinde
sol yanımda sarmaşıklar sarıyor inci gözlü bir dağ lalesi
otuzdokuz yıl önce içilmiş bir kahvenin telvesinde vuruyor fincana,
nazar boncuklu gururu ile bir kadın.
Örümcekten ödünç alınmış ağlar saklanacak mağaralar arıyor yaşamak için.
Bahar geliyor.
Fındık kırıyor fıstık yeşili
ceviz kabuğundan sandaletlerini sürtüyor bir sabah ayazına kış
sinsi bir gülümsemeyle yıkıyor ellerini zamanın.
Hasrete biniyor soğuk, kalkış vakitlerinde nefes
Karalanmış yarınlar çiziyorum çizik çizik kitapların arka kapaklarına
bırakıyorum bolca tuzlayıp kapakları sıkıştırılmış fıçılara
belli kış yine geri gelecek.
Öldüğümle kalmak istemiyorum, yaşarken taşıyamadım ben bu bedeni
uymuyorum iblise,
sabahları aç karnıyla beklerken çay sigaramın dumanını,
helva kesiyorum eski şiir kağıtlarından şekerleniyor elim
dilimde hala dikenleri var bir zamanlar kokusuyla uyandığım güllerin.
Gitmek belkide sofradaki son zeytin tanesini yemeğe karar vermek kadar
zor geliyorsa.
bugün mü ? yarın mı ?
ince bir zerreye sarılıyorken vücut
kalkıp ağır aksak resimlerini düzeltiyorum duvarlarımın,
suluyorum saksılarımı ıslak çalarak.
KALEMİNE YÜREĞİNE SAĞLIK DEĞRLİ DOST ŞAİRİM ÇOK GÜZEL OLMUŞ.KUTLUYORUM.