Ne içindeyiz hüznün ne de dışında bir kar uykusu bu dava uyuduğun kadar ölür uyandığın kadar dirilirsin bu havalarda…
şehir beyaz bir tenle oynaşmaya başlayalı sokaklar kendiyle oturur oldu görünmüyor köşe başları iki sokak kedisi olmak vardı sevgili olmak için özlemekse eski plağın çizilmiş sesiyken “iki masa dört tabure Agop’un meyhanesinde” yeterdi ısınmak için sıcak bir sesle dertleşmeye.
ne çok uzaksın kadehime ne de tutacak kadar yakın bildik sancılar işte içine doldurulmuş bir yığın meze iki ufak patlatsak Galata’ya karşı silkelenir mi gök kubbe öyle gözükür gözüme saçaktan sarkan buzlar kılıçtan öyle sarhoşum ki ne beyazdan ne nazdan bilirsin ki aşktan!
cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni be hey Allahsız nereye götüreceksin malı serveti yetmez mi gam yüklediğin şarkılar geceye düşeli sözle sevişeli susmaz oldu pencerede yağmur Yonos kalesiyle baksak şehre içimiz deniz izi bir deli taşıdır oturulan birde yüzümle yağan kar ne çok benzeriz kendim sanmaya başladım seni…
çocuktuk kızaklarda kayalı çok oldu mazi bu şehirleştikçe yoksullaştı insanoğlu tav olurduk kestaneye şimdi şekeri bile yavan dumansız evlere hapsolalı geçmiş çini sobalarda yanar bir de özlemesem babamı üşümezdim bu kadar gittiği gün giydim sırtıma cesaret hırkamı…
Neslihan YAZICILAR
Fotoğraf Mehmet Teoman Can dostumun karesidir. Teşekkürler Teo...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Beyaza yazgı... şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Beyaza yazgı... şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
"çocuktuk kızaklarda kayalı çok oldu mazi bu şehirleştikçe yoksullaştı insanoğlu tav olurduk kestaneye şimdi şekeri bile yavan dumansız evlere hapsolalı geçmiş çini sobalarda yanar bir de özlemesem babamı üşümezdim bu kadar gittiği gün giydim sırtıma cesaret hırkamı… "
Çok güzel bir şiirdi Neslihan Hanım... Şiirin başlangıcı, finali taçlandırmış adeta... Okudukça okumak geldi içimden. Hissettiklerimin bir nebzesini "Yaşam ve Sorgulama" isimli şiirimden bir alıntı ile yazacağım yorumuma;
Çok mu vaktimiz vardı. Yaşam Tohum olup dururken Yarınlara Boşa mı geçirdik zamanı.
Özlemlere yelken açıp hiç çekinmeden Köpük köpük dalgaların Nihavent makamında Güneş’i hangi ufka taşıyabildik ki Batmadan. batırmadan.
Baharın özlemiyle Sahipsizken laleler Umutlar, düşlerde mi kaldı, Yoksa düşlediklerimiz Umutlar mıydı. Kaç hece Kaç gece tükettik Kapılıp özlemlere Hiç farkına varmadan. Sevda dedik Yandık. Yüreğimiz avucumuzdaydı Açıp da bakamadık.
cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni be hey Allahsız nereye götüreceksin malı serveti yetmez mi gam yüklediğin şarkılar geceye düşeli sözle sevişeli susmaz oldu pencerede yağmur Yonos kalesiyle baksak şehre içimiz deniz izi bir deli taşıdır oturulan birde yüzümle yağan kar ne çok benzeriz kendim sanmaya başladım seni…
Bu harika şiiriniz için sizi can-ı gönülden kutlarım. Selam ve saygılar.
ne çok uzaksın kadehime ne de tutacak kadar yakın bildik sancılar işte içine doldurulmuş bir yığın meze iki ufak patlatsak Galata’ya karşı silkelenir mi gök kubbe öyle gözükür gözüme saçaktan sarkan buzlar kılıçtan öyle sarhoşum ki ne beyazdan ne nazdan bilirsin ki aşktan!
cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni be hey Allahsız nereye götüreceksin malı serveti yetmez mi gam yüklediğin şarkılar geceye düşeli sözle sevişeli susmaz oldu pencerede yağmur Yonos kalesiyle baksak şehre içimiz deniz izi bir deli taşıdır oturulan birde yüzümle yağan kar ne çok benzeriz kendim sanmaya başladım seni…
Nefis bir şiir olmuş, sanki söyleyip de söyleyemediklerimizi yansıtmışsınız, söz olmuşsunuz bizlere...
şehir beyaz bir tenle oynaşmaya başlayalı sokaklar kendiyle oturur oldu görünmüyor köşe başları iki sokak kedisi olmak vardı sevgili olmak için özlemekse eski plağın çizilmiş sesiyken “iki masa dört tabure Agop’un meyhanesinde” yeterdi ısınmak için sıcak bir sesle dertleşmeye.
şirirn kendiside bir fotograf koca bir tablo..fotorafçılıkla ilgilenmeniz ve görsel algılarınız fazlasıyla bütün şiirlerinize yansıyor aslında..İzlenimcilik hala yaşayan sanatta varlığını sürdürüyor..bunu da izlenimcilerin söyleme gücü ve okuyanda bıraktığı tartışılmaz etki sağlıyor..çoğu şiirinizi bir filmin fragmanı gibi seyrettiğim oluyor
çocuktuk kızaklarda kayalı çok oldu mazi bu şehirleştikçe yoksullaştı insanoğlu tav olurduk kestaneye şimdi şekeri bile yavan dumansız evlere hapsolalı geçmiş çini sobalarda yanar bir de özlemesem babamı üşümezdim bu kadar gittiği gün giydim sırtıma cesaret hırkamı… SORUMLULUĞU SIRTLAMAK...HAYATIN BAŞLANGICI...ELİNE SAĞLIK...TŞKR...ESEN KAL...
Bu sayfaya her uğrayışımda satırlarla sarmaş dolaş olmuş, ısıtmaya çalışırken buluyorum kendimi...ve biliyorum ki bu sayfa hep şiir dolu ve ne yazdığını bilen bir kalem...ister istemez finalden sonra çocukluk günlerime gidip o karlı buz gibi havada ta tepelere çıkıp aşağılara korka korka kendimi kaydırırken görüyorum beraberinde doya doya oynadığımız ve gülüşlerimizi saldığımız diğer çocuklarla hani...sonra annemin ve babamın iş saati eve dönüşlerine yakın akıl ederdik eve gitmeyi...şimdi düşünüyorum da nasıl da eğleniyorduk ve nasıl da mutluyduk...şimdiki çocukları görünce onların yüzlerinde o heyecanı ya da o mutluluğu göremiyorum ... eskiden bizde olduğu gibi değil oyunları ve gülüşleri sanki...eskiden yanan o sobanın sıcaklığı ve üzerinde ısıttığımız kuru ekmeğin bile kokusu ve lezzeti bambaşkaydı...şimdi modernleşip zenginleşmeye çalışırken ya da zenginleştiğimizi sanırken Sizin de dediğiniz gibi eski güzelliklerin farkına varmadan veya geç farkına varıp aslında nasıl da yoksullaşmışız nasıl da o güzellikleri yok etmişiz...artık ne o eski sobalar var ne de tepeden kendimizi bıraktığımız boş alanlar...her yer beton ve kat kat binalarla çevrili ve bu betonluk insanların içine de işlemiş artık...
işte bu güzel şiiriniz sayesinde çocukluk günlerimde gülen yüzümle karşılaştım ve hasret giderdim...öpücüklerimi al yanağına kondurup boynuna sarıldım...
çok teşekkür ediyorum bu anlamlı ve güzel şiiriniz için...bir düşüncemi daha paylaşmak istiyorum ayrılmadan önce...şiirin başlangıcı olan iki satırı şiirin sonunda final olarak yazsaydınız daha güzel olacak gibi geliyor bana...bir fikir sadece...
yüreğinize ve emeğinize saygı ve sevgiyle...
Yaralım tarafından 1/25/2010 1:42:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ben teşekkür ederim...önemli olan dost yüreklerde buluşup sesimizi duyurmak...final kısmına gelince şiiri öyle düzenlerseniz daha güzel olur düşüncesindeyim...tabi ki karar Sizin...nasıl uygun görürseniz...anlayışınız için ayrıca tşk...
evet bu güzel şiir sayesinde kısa süreliğine de olsa çocukluğumu yaşadım ve inanın ki çok ta mutlu oldum...
" Ne içindeyiz hüznün ne de dışında bir kar uykusu bu dava uyuduğun kadar ölür uyandığın kadar dirilirsin bu havalarda…"
Daha girizgâhında çarpan dizelerle başlıyor eser.Ve eserin hüzün üstüne olduğununda sinyalini veriyor.Bir anlamda buyrun demiş şair kapıyı aralamış kendinden emin, vakur geçmişin ve geleceğin yazgısı üzerindeki etkilerini bilen bir hissedişle.
"şehir beyaz bir tenle oynaşmaya başlayalı sokaklar kendiyle oturur oldu görünmüyor köşe başları iki sokak kedisi olmak vardı sevgili olmak için özlemekse eski plağın çizilmiş sesiyken “iki masa dört tabure Agop’un meyhanesinde” yeterdi ısınmak için sıcak bir sesle dertleşmeye."
Ve sonra şiire ismini veren beyazlığın nedeni çözülüyor bu dörtlükte. Kış mevsiminin yaşama yansıttığı öylesine nefes alan ifadeler var ki.Öyle havada kalan imgeyle değil ayağı yere sağlam basan gerçekçi ne yazdığını bilen bilinçli bir okadar da dile hakim bir kalem olduğunu ispat edercesine yazılmış.
Nasıl derin bir hüzün nasıl bir anlatımdır. Kış ve yalnızlık ne çok yakışmış bu dizelere. Bir de özlem kavruğu yüreğin sesinin eşliği. Topla, tüfekle dört dörtlük donanmış şair hüzne giderken.Baskınlığı ve ağırlığı şüphe götürmez derecede barizdi.
"ne çok uzaksın kadehime ne de tutacak kadar yakın bildik sancılar işte içine doldurulmuş bir yığın meze iki ufak patlatsak Galata’ya karşı silkelenir mi gök kubbe öyle gözükür gözüme saçaktan sarkan buzlar kılıçtan öyle sarhoşum ki ne beyazdan ne nazdan bilirsin ki aşktan! "
Girizgahtan sonraki aynı ahenk ve akıcılık bu bölümde de kendini göstermiş. Anlamsal olarak bir anlamda o hani yoğun hüznün dört nala koştuğu bölümün açılımına başlamış şair bu dörtlükte. Sevgiliye seslenen yürek ezgisi özlemin ve isyanın hüzzam telinden vurmuş.Ahh ahh ne çok vuruldum bir bilseniz bu bölümde.
"cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni be hey Allahsız nereye götüreceksin malı serveti yetmez mi gam yüklediğin şarkılar geceye düşeli sözle sevişeli susmaz oldu pencerede yağmur Yonos kalesiyle baksak şehre içimiz deniz izi bir deli taşıdır oturulan birde yüzümle yağan kar ne çok benzeriz kendim sanmaya başladım seni…"
Az okuduğum bölümün devamı niteliğinde gördüğüm bir bölüm.Orda galataya doğru göğü yıkmaya (isyanın doruklarında) burda ise Yonos kalesi gözüyle denizle özdeşim kurmak.Ne çok sevdim tarifi imkansız.Umudun her daim yürekte besleniyor olması kadar değerli ne olabilir ki.
Yine teknik olarak bakarsak bu bölümlerle özdeş ses ve anlamsal bütünlüğe; özenli kelime seçimleri ile önem verildiği görülmekte.
" çocuktuk kızaklarda kayalı çok oldu mazi bu şehirleştikçe yoksullaştı insanoğlu tav olurduk kestaneye şimdi şekeri bile yavan dumansız evlere hapsolalı geçmiş çini sobalarda yanar bir de özlemesem babamı üşümezdim bu kadar gittiği gün giydim sırtıma cesaret hırkamı… "
Ve final başlangıç bölümünden beri derlenip açılımı yapılan kısmı açılıma devam ederken finalin asaletine yakışır haliyle şiirin temasında ki ana fikrin verildiği dizeler. Dün ile bugünün mukayesesinde sunulan sebebler, sonuçlar ve değerlendirme. Ahh ne çok haklısınız sevgili şair ne çok. Değişen zamanın şartlarıdır birazda bizleri böylesi hüzün yumağının içinde sımsıkı saran.Çözülmeye çalıştıkça daha daha bir boğazımıza yapışan En büyük güvence sırt dayanılan babadan yoksunluk ve yaşamın bu itibarla zorunlu getirdiği metânet duygusu. Herşeye rağmen; yaşama karşı direnilen asil duruşun fotoğrafı vardı bu dizelerde.
Nacizane yorum olarak değerlendirmeyin lütfen kendimce nadide eserinizin bende uyandırdıklarını paylaşmak istedim. Kusurum var ise affola. Güçlü kaleminizi ve erdemli yüreğinizi candan kutluyor daim olmasını diliyorum. Sevgi ve baki saygılarımla.
Asıl etkin ve yetkin olan eserinizdi ki beni şaha kaldırıp yazdıranda kendisiydi.
İnanın tereddütte hasıl olmadı değil hani acaba yanlış bir duyumsamada bulunmuş olurumda incitirmiyim endişesini duydum.
Nasıl içim rahatladı anlatamam.
Canımsın 3'ü birarada :) Ne söyleyeceğimi bilemedim inan.Sağol , çok sağol.
Teşekkür ederim içmiş kadar oldum inan. O buğusundaki sıcaklığı hissetmemek ne mümkün?
Bu arada büyütmekten dem vurmuşsunuz asla ne haddime her ne kadar sürekli eserlerinize yorum yazamasamam da yıllardır takip ettiğim kalemininin gücüne inandığım, çağdaş yazar-şairlerimizdensiniz. Düşüncelerimi kaleminizi beğeniyle takip eden hayranınız olarak kabul edin lütfen.
Çok daha fazlalarını hakediyorsunuz dilimin döndüğü, aklımın erdiği kadarıyla böylesi ifade edebildim.İnanın çok daha fazlasına muktedir olamamanın ezikliğini de duymadım desem yalan olur.
Yazınızı merakla ve istekle bekliyor olacağım . Dilerim en kısa zamanda kavuşmak nasib olur.
Edebiyat adına, şiir adına verdiğiniz çabanın bir gün mutlaka ömürlere mührünü vuracağından hiç şüphem yok.
Bahtınız ve yolunuz daim olsun.
Erdemin ışıttığı yüreğiniz varolsun.Sevgiyle.şiirle nice güzelliklerde tekrar buluşmak umuduyla hoşçakalın.
Şimdi sen beni nasıl yatırdın çıkardın karlara bir bilsen Yakamoz...
Seninle paylaşmak istediğim bir yazım var YAKAMOZ üstüne ve senin gibi anlamlı bir anlatımı var bu köşe yazımın, sana armağan etmek üzere göndereceğim çünkü yazdıklarına az bile gelecek.
Biz kadınlar ne çok benzeriz aslında kaşımız, gözümüzden başka ne var ki hayat herkese ayrı replikler sunuyor evrim geçiriyor kimimiz, kimliğini kaybediyor...
Baba; bir kız için ayrı değerlidir soyadını taşığım sürece ona layık olmaya ahd ettim...
Kusurun var evet beni bende öyle büyüttün ki artık olduğum yeri düşürmemek için gayret etmem gerekecek:)))
Sen gerçekten insan olmanın erdemini taşıyan, şiire şiir gibi bakan, şairin satır aralarını çözen hem zeki hemde hoş bir kadınsın!
Üçü bir arada olmak gibi:)) Kahveyi hazırladım bu soğuk günde içimi ısıtana ikramımdır...
Teşekkürler şiirin analizini yapan yüreğe... Sevgimle kal Yakamoz... İsmini biliyorum ama sana YAKAMOZ demek daha güzel...
Değişimi ve dönüşümü durdurabilmenize imkân yok ey insan !..
Aklıma türlü türlü başkalaşım halleri geliyor, doğal olandan (-kayadan, peribacasından -) yapay olana - (teknolojik, elbette insan fiziği de dahil) Kafka'nın değişimini anımsayıp susuyorum.
Şiir bir çok konuya değindiği için çok dağılmamak adına ve şaire saygısızlık etmemek adına kısa kesiyorum..
Hasan Bey, Ne şiire ne şaire saygısızlık değildir düşünceleri paylaşmak!
Başkalaşım ve yabancılaşma teorileri zamanla birlikte yürümektedir bize düşen eskiyle yeni karşılaştırarak gelecek nesillere belge niteliği oluşturacak şiirler vb. edebi eserler bırakabilmektir.
Kısa kesmeniz beni rahatsız etmez bilakis düşünceleriniz değerlidir. Amacım harika şiir vb sözler duymak değildir, egoyu lügattan çıkaralı çok oldu. Söyleyeceklerim bunlardır. Esen kalın.
Güzel anlamlı dizeler,tebrikler. Çocukken sevilenler şimdi anılarda seviliyor ama şiirede çok güzel kaynak oluyor,basit şeylerle mutlu olmak en büyük zenginliktir...Mutluluklar.
çok doğru tespitti yorum haddime değil bana kutlamak düşer yürekten kutluyorum iyi ki uğramışım sayfanıza okuduğumla ,anladıklarımla gidiyorum selam ve se daygılarımla
cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni be hey Allahsız nereye götüreceksin malı serveti yetmez mi gam yüklediğin şarkılar geceye düşeli sözle sevişeli susmaz oldu pencerede yağmur Yonos kalesiyle baksak şehre içimiz deniz izi bir deli taşıdır oturulan birde yüzümle yağan kar ne çok benzeriz kendim sanmaya başladım seni…
çocuktuk kızaklarda kayalı çok oldu mazi bu şehirleştikçe yoksullaştı insanoğlu tav olurduk kestaneye şimdi şekeri bile yavan dumansız evlere hapsolalı geçmiş çini sobalarda yanar birde özlemesem babamı üşümezdim bu kadar gittiği gün giydim sırtıma cesaret hırkamı…
öyküsü ne kadar istemkar olsa ve her ne kadar belagat içeren sözler bu naif duygularla dolu şiirin içine eklenmişse de şiir bütünlüğü manada sağlanmış. özellikle alıntı yapmanız ve "ne çok benzeriz kendim sanmaya başladım seni" satırınız çok hoşuma gitti. ve merak ettim bir kaç şeyi:
-ikinci dörtlüğün son satırını yeterli buluyor musunuz
-cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni derken bi mana kaybı söz konusu mu
-tırnak içinde kullandığınız satırın kime ait olduğunu
gelgit tarafından 1/24/2010 6:54:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
http://www.uludagsozluk.com/k/agop-un-meyhanesi/ Suavi'ye ait bir eser.
-cebi delinmiş bu dünyanın yoktur cepkeni
Bence yeterli nedeni ise; cep deliği pantolonda olur genelde maddi yetersizliği anlatır, cepken eski bir giyimdir üste giyilir o da gitmişse sırtı açıktır insanın. Mecazi anlamda kişinin arkası olmaması ve üşümesi olarakta ele alabilirsiniz.
Tırnak içi linklerde bulunmaktadır, sizde araştırabilirdiniz bunu ama sorun değil!
Şiirimde beğendiğiniz bölümler için teşekkür ederim. Açıklamam yeterli sanıyorum. Esen kalın. Şiirle...
şehirleştikçe yoksullaştı insanoğlu
tav olurduk kestaneye şimdi şekeri bile yavan
dumansız evlere hapsolalı geçmiş çini sobalarda yanar
bir de özlemesem babamı üşümezdim bu kadar
gittiği gün giydim sırtıma cesaret hırkamı… "
şiir
b a b a
beyaz
k a r e...
teşekkür ederim şiir...
saygı sevgi duamla
ve gözyaşımla
şair...