tanıdık kadavragüneşin çürüttüğü Meksika tozlarından ve kirli bardaklardan içilince daha zevkli olan koyu sarı biralardan hal-hatır sormuş yüzümdeki bıçak izinden tanıdım yine kendimi bir hayli zaman olmuş meğer berber Salih’in artık grileşmiş aynasına tükürmeyeli aynı yara sende de vardı biliyorum minimal değerlerin makro analizinden fırlamış genetik bir ucubeydi zaman sırtımda… gece bir kadavranın koynunda başlayınca üç oda bir salon morglar aradım ikimiz için… şair-şiir paritesinden, dolar-avro kabızlığına üniversite masalarında bol beddua yemiş prof. babana kadar sövdün ilk kez küfürsüz dinledim bir kadını ilk kez fütursuz seviştim bir dalgınlığı… ne işin var burada/ sormadım, sormayacağım (çok güzelsin) hani o klasik soru/ cevapsız… izninle kalmayacağım… hadi gel senle en ayıp kıtalardan kaçalım çırılçıplak bizi bir İskandinav limanına demirlesinler üryan susuşlarımızla senle en alıngan iklimlerde sevişelim/ bitimsiz bizi bir ortaçağ İngiliz kasabasında assınlar tüm katilliğimizle hadi gel dört kere çarpılıp karekök hücremizden vurulalım en bilge yanımızdan bizi sadece intiharca konuşuyor sansınlar hadi gel dünyanın prezervatif cüretli çivisine okkalı bir vole çakalım ve sonra ölelim/ içimizde en günahkar otoyollar… gün avuçlarımda sıktığım bir uzak passenger ticket… sıkıldım artık bu meridyenden izninle kalmayacağım RÜZGAR FOTOĞRAF: Ebru Ceylan |