saatyağmur, gri bir buharın altından göğsüme düştü bıçaklanmış bir pasaport gölgesinin kaburgama düşüşü gibi kurşuna dizilen alnımdır gözlerim değil dedim cam açık gir içeri dedi gettolar yıkıldı soluğumu yapıştırabilirim göğsüne dedi henüz tutuklanmadan gel saatime baktım Londra’yı Amsterdam geçiyor Saatime baktım Varşova’yı Berlin geçiyor Saatime baktım Hong kong’u Tokyo geçiyor daha üstlenilecek bir kavga (hani o İrlandalı dazlak) ve yok sayılacak bir hayat vardı cebimde bir de çıkarıp yüzüne çarpacağım taze bir İstanbul akşamı. gittim metroya bindim saatimi çaldırdım dazlaktan dayak yedim ceplerim delikmiş meğer yüzüne okkalı bir İstanbul darbukası çalamadım gözümü açtığımda yağmur, gri bir buharın altından göğsüme düştü bıçaklanmış bir pasaport gölgesinin kaburgama düşüşü gibi RÜZGAR |