HÜZÜN UZAKLARIN ÇAGRISIDIR...Böyle bitmeyecek gece biliyorum. Adresler soruyorum hasretin kör sokaklarında. Yoklugun carpıyor yuzume kapanan kapılar gıbı. Oysa sen soylemişdin hani; Hayatın tenha sokakları bizi korur. Peki bu içimizde çagalıp duran kalabalıklarda neyin nesiydi? Biz hayatın makul çoçuklarıydık aşk hariç. Çünkü aşk ensemize ölümü soluyan yüzlerdi, Yenildik… Yüzünü aradım… Geçdiğimiz her sokak başında, Dost bir yüzün suretinde, Kardeş bir selamın içinde. Yokdu yüzün gökyüzümde… Sesini aradım… Söyledıgımız her bir türkünün içinde. Bir çoçugun sevinç çığlıklarında, Annenin hasret kokan sesinde, Sevgilinin feryadı figanında. Yokdu sesin haykırışlarımda… Ellerini aradım Alaz dilli ruzgarlarda, Bir işçinin nasırlı parmaklarında, Genç bir kızın gergefine işlediği nakışlarda. Yokdu ellerin yoksunlugumda, yoksulluğumda.. Ve yaşamak; Kalbin iki atışı arasındaki zamana sıgmakdı. Zemberegi çokdan kırlmıştı düş vakitlerimizin. Yasını tutar olmuştuk ölen her bir menevşenin. Yarım kalmış niyetler gibiydik. Bu yüzden ne sevdaya ne de kavgaya yaraşamadık. Yazgı dedik, Ölümlere bakarken agıtlara takıldı gözlerimiz. Uzakların çagrısına uydun ve gittin. Oysa hüzündü bırakdıgın avuclarıma. Esmerliğimi soyundum yoklugunun kıyısında. Göç rengi agıtlar yakdım sonsuzluga. Susuşlarıma beklemeyi ekledim sonra. Ögrendim aglayabilecek kadar büyümeyi ve Kederden geberten ezgiler söylemeyi… ‘’ döneceksin. Bir gün sen de, Savruk bir ömür paramparça dönecek ardından Döneceksin küllerine, Küllerinle dirilip o yangından Sırtımıza kimse yüklemeden biz bu dünyayı sırtladık, diyeceksin. Ama kurtaramadık ve kurtulmadık!...’’ Elbet dönülürdü gidilen yollardan geriye. Çoğalırdık yine dost gülüşleriyle. Turna katarlarına eşlik ederdik ezgilerimizle. Küldü yakıp kavurdugumuz ömrümüzün özeti; sevinçlerden, acılardan ve hüzünlerden arta kalan özeti. Savurduk küllerimizi agır agır akan Dicle’ye.. |
Nicelerine.
Saygimla