İNSAN VE KUL
Beton yüklü binalar, boy boy dizilmiş,
Ahlâksız resimli donlar ortasına çizilmiş. Baş yok, ayak yok, orta yok gövde nerede, Sen, bir adım attı mı, rastlarsın böyle derde. Gizli ruh deryasından mı kaldı bu eser? Bırakıp giderim, kör bıçaklar beni keser. Hayal kurup, asırlar ötesi gideyim derim, Lakin gezer ruhum, eskisinden de beter. Tohum cılız, meyveden kalmamış eser, Başak yanmış, külleri ise edilmiş heder, Sap dimdik, yapraklarsa eskisinden beter, Gelecekte meyve değil, tozundan bihaber. Fırtınalı günlerin endişesi kabarırken, Sıcak günün erzakını hunharca yakarken, Ağıt, yas, sitem ve uzunca bir sessizlik, Ateşi söndürüyordu, ölümden korkarken. Dünyanın köhne malına şuursuz insan tapmış, Uyumuş, uyutulmuş sebepsiz yolu saptırılmış, Çöl çöl gezer, gezdirilir lakin serap bulurcasına, Münafıklar kervanına da pervasızca katılmış. Bu edepsiz dünyanın peşinden hep koşarak, Düşüncesiz kafa! Sen hâlâ bâtıl mı diyorsun? Zalimlerin karşısında; el pençe divan durarak, Rabbinden başkasına eğilmek mi istiyorsun? Hürriyeti eline alan, hakkın askeri, Oldu mu dünyada koymaz tek serseri. Kul olarak, Allah’ı dâima birleyeni, Kuşatacaktır, dünyanın büyük adaleti. Her zaman, dürüst olmalıdır Müslüman, Cihat; ilim ve irfanla yoğrulduğu zaman, Kibir, kin ve ahlâksızlığın meydanlardan, Kaçmış olduğunu, göreceksin işte o an... Kan, cerahat, irin akıyor çirkin piyasada, İnsanları sömüren asalaklar doldu kasada. Akılları koştukça koşuyor, hayal peşinde, Nefis ve insanlar ilahlaştırılıyor bu yasada. Nankör insan! Hiç iyilikbilmez misin sen? Akıl, zihin, kalp yok olur omurgasız isen, Bu inatçılıktan vazgeç artık iyice yumuşa, Biraz da akılsız aklın, senin peşinden koşa… Kan kalmamış, hareket, bereket neşesiz, Organlar felç edilmiş, akılsa tüm keçesiz. Dişler çürümüş, mide mundar etle fersiz, Çalışıyor ama kime çalıştığından habersiz. Hayvan susar, hiç değilse olmaz dinsiz, Doğru bildiği yoldan direk gider kinsiz. Aşağıların aşağısını biliyor olmalı ki, Rabbinin emrinden hiç çıkmıyor bil ki. Ben de Müslümanım diyebilmek bu çağda, Ne kadar da zorlaştı, bulutların dünyasında. Peygamberi sevmek, ne de dışlandı sahada, Modern dünyanın hürriyet yüklü otağında! Evet, zafer Allah’a inananındır, yakın ya da uzak, İslam’a zarar verememiştir, adına kurulan her tuzak. Yıllar, yüz yıllar geçse de Allah’ın sünneti değişmez, Doğru birdir, her asırda birliğini katiyen yitirmez… Meyve vermez ağaç, çekirdek yok olunca, Kökleri çürümüş; ficarlar karınca karınca, Yaprakları dökülüyor, su bir an varmayınca, Kalbi, davul gibi ses çıkarıyor kuruyunca. Doğacaktır o günler; yağmur, güneş ve ayla, Kurtulacak zalimlerden dağ, taş, ova, yayla, Yüce Allah, Ol dedi mi her şey olur anında, O zaman, yaşamın tadı kalır dimağımızda. Kar, dolu, yağmur sonra taş yağar başına, İnsan için; yeni hayat yükler ömür taşına, Kaçışır insanlar birbirlerinden, ruh döner, İman ve amelsiz kalp nuru çaresizce söner. Az ya da çok, yolculuk bitti işte bitti, Bir ömür tükenmez derken hemen gitti. Mükâfat ve ceza için kurulur da mizan, Ağır ve hafif gelme korkusu başlar o an. Senin önüne açılır, amel defterinin sahifesi, Ahirette amelini tam tartar, mizan terazisi. Yakar beyni, dünyanın sorumsuz yaşantısı, Delik deşik eder vücudu demirin eti kaşıntısı. Dönüş Rabbimize bunu asla unutamayız, Dünyada Allah’tan başkasına tapamayız. Meyvesiz ağaç zamanla uçar beynimizden, Azıcık amelimiz varsa o da gider elimizden. Nefsin tuzaklarından kaçınalım, Küfürsüz bir dünyaya saçılalım. Peygamberin sünnetine uyarak, Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım… Allah aşkıyla kalbimizi doldurmalıyız, Ahiret için, azığımızı iyi toplamalıyız. Sevgi tohumlarını her yere saçmalıyız, Birbirimizi severek, kardeş olmalıyız… Allah’ım! Hata etmişsek affet bizi, Sen utandırma iki dünyada da bizi. Bütün yönüyle sana açtık kalbimizi, İki dünyada da kazananlarda eyle bizi. 1990 / Konya |
NIHAT YURT tarafından 1/1/2010 5:49:34 PM zamanında düzenlenmiştir.