Yalnızdı Geceler
Yalnızdı geceler…
Göz kırpan yıldızlı karanlıklar, Balkonlu yalnızlığı solumalar, Cam rengi beyazlıklarda aranan teselliler, Su katılmış sevdalar, Sessizliğin köpüren kara dalgaları vardı… Karaydı köpükler, kara, kapkara, Kömür rengi… Göz kırpmalar rakkase havası veriyordu, Oynaşan kararmış köpüklere. Deniz yoktu, orman yoktu, kır yoktu, su yoktu… Kara kara oynaşan köpükler, Balkonlu yalnızlıklar, Sessizliğin canhıraş çığlıkları, Yudumlanan cam rengi beyazlıklar vardı… Geldi; ellerindeki titrek ışıklı mumlarla. Bir cilveli eda ki; sorma! Şuh kahkahalar, etek savurmalar Ve ateşi alevlendiren rakslar… Dans etmekte döne döne, kıvrıla kıvrıla… Eze eze yırtıyor karanlığı Davulun tokmaklı gümlemeleri Ve zurnanın sihirli nağmeleri... Devam etmekteydi dansı, Dönüyordu cicili giysileriyle. Etekleri uçuşmaktaydı dönerken. Raksın tüm iç gıcıklatan hünerleri sergideydi. Bir türkü sesi geliyordu yakınlardan. Raks etmekteydi önde, Türkünün baskın nağmeleriyse çok geride… Vuruyordu davul, üflemekteydi zurna, Dönmekteydi usul usul sevda… Ötelemekteydi, ağaran kızılımsı mavilik; Kapkara göz kırpan köpükleriyle, ürkütücü karanlığı... Parlamaktaydı ufuktan koca bir güneş… Gitmekteydi davul zurna, görevini yapmanın huzuruyla. Balkon ışıl ışıldı artık… Cam rengi beyazlıklarda hüznün terk oynaşması vardı. İnce saz ekibi almıştı yerini yavaş yavaş. En kıvrak nağmeleri çalıyordu coşkuyla. Sevda rakstaydı, Mutluluk taşmakta, Uzaktan bir ses de “Dans et” demekteydi sanki sevdaya… Çok sürmedi günün ışıltıları, Gök gürlemeleri duyuldu İnce sazın büyülü nağmelerinde... Raks devam ediyordu… Etekler uçuşuyor, İç çektiriyordu dekolte kıvrımları. Şimşek ışıltıları, gök gürlemeleri… İnce sazın büyülü nağmeleri… “Boş yere ağlama, Gönlünü bağlama, Ankara kızlarına…” Kıpır kıpırdı rakkase sevda… Şiddetlendi gök gürlemeleri, Düştü yıldırımlar. Akşamın kızıllığı bile belli olmadan Çöktü kara bulutların kâbusu… Rakkase oynamakta, İnce saz çalmakta, Nağmelerin coşkusu duyulmaktaydı yine de… İki gündüzün arası geceydi eskilerde, İki gecenin arası gündüz olmuştu yenilerde. Şimşekler çakmış, yıldırımlar düşmüş, Kara bulutlar doluşmuş, İnce saz susmuştu. O güzel, kıvrak müziğin sözleri dudaklardaydı sadece. Balkon yerinde, Cam rengi beyazlık elindeydi. Kokusunu çekiyor, sarhoşu oluyordu sevdanın. Aşk yudumlarının ayyaşıydı… Kulaklarındaydı rakkase sevdanın çılgın nağmeleri… Yanıbaşında sanıyordu hala… Kaldırdı başını, aradı ince sazı. Kabarttı kulağını, duymadı kıvrak nağmeleri. Uçuşan etekleri, iç gıcıklatan dekolteleriyle Rakkase sevda bile yoktu… Habersiz mi gitmişti ki? “Olamaz” dedi iç sesi… Dörtnala bir ses duydu uzaktan… Bir beyaz atlı adam, Terkisinde rakkase sevdam… Sadece baktı… Bakakaldı… Sustu, suskunlaştı… Yalnızdı geceler… Göz kırpan yıldızlı karanlıklar, Balkonlu yalnızlığı solumalar, Cam rengi beyazlıklarda aranan teselliler, Su katılmış sevdalar, Sessizliğin köpüren kara dalgaları vardı… Ve bittiği bilinmeyen bir sevdanın, Terk edilme öyküsü vardı dillerde. Ve bunun canhıraş suskunluklarıysa Yüreğin çok derinlerinde… Sadece baktı… Bakakaldı… Sustu, suskunlaştı… |
yoruma inanın gerek yok şairim.şairsiniz siz,has şairrr!