Ölüm
Ölüm de sorulmuyor,
Sorulmadığı gibi doğumun! Ne zamanı seçebiliyorsun, Ne mekanı! Çıkılan meçhul bir yolculuk, Ebediyete varılan! g.sarıoğlu ikibindokuzun/onbirinciayının/onyedincigünü akşama/bulanırken/gün ... |
Ve bir gün doktor başucundayken çocuk ateşten öldü.
Üzüntüsünden perişan anne, doktora ağlayarak haykırdı, “Söyle bana, söyle bana, uğraşını durduran,
türkünü susturan nedir?”
Ve doktor dedi ki, “Ateştir.”
Ve anne sordu, “Ateş nedir?”
Ve doktor yanıtladı, Açıklaması zor. Bedene giren, sonsuz ölçüde küçük bir şeydir ki, insan gözü onu göremez.”
Ve doktor onu yalnız bıraktı ve gitti. Ve o, kendi kendine tekrarlıyordu, “Sonsuz ölçüde küçük bir şey;
insan gözü onu göremez.”
Ve akşam teselli için rahip geldi. Ve o, ağlayarak haykırdı, “Ah neden oğlumu, tek oğlumu, ilk yavrumu yitirdim?”
Ve rahip yanıtladı, “Çocuğum, Tanrı’nın isteği bu.”
Ve kadın sordu, “Tanrı nedir, nerededir? Tanrı’yı bulup önünde göğsümü yarmalı,
yüreğimin kanını O’nun ayakları dibine boşaltmalıyım. Bana O’nu nerede bulacağımı söyleyin.”
Ve rahip dedi ki, “Tanrı sonsuz ölçüde büyük bir şeydir ki, insan gözü onu göremez.”
O zaman kadın haykırdı, “Sonsuz ölçüde büyük olanın isteğiyle sonsuz ölçüde küçük olan bir şey oğlumu öldürdü.
O halde biz neyiz? Neyiz biz?”
O anda elinde ölü çocuk için kefen beziyle kadının annesi odaya girdi ve rahibin sözcükleriyle kızının haykırışını
duydu.
Ve kefen bezini yere bıraktı ve kızının elini elleri arasına alarak dedi ki,
“Kızım hem sonsuz ölçüde büyük olan ve hem de sonsuz ölçüde küçük olan biziz;
ve biz aynı zamanda ikisi arasındaki yoluz.”
ALINTI.
soğuksun ölüm!...