Göç mevsimi
Sen, tılsımlı rüya
Şafak sancısı Ben haddi hesabı bilinmeyen Acıların hancısı Anımsıyorum Yolunun düştüğü gün Düşen sadece yol olmamıştı Serçe dalından, kahve falından Deri yılandan, kılıf yalandan Düşmüştü (bir kaç düşen daha vardı gerçi ayrıntıya girmemeyeyim) Kapalı gişe oynanan oyunlara inat Açık kartlarla oynamıştık seninle Arada zar tuttugunu biliyordum da Gülümsüyordum inadına Yeri geldikçe Sen de gülümsüyordun Dağılmalarının arasında Bekçi gibi bekliyordu ayrılık Hesabını görüp gönderiyordun Bir süreliğine uzaklaşıyordu yalnızlık Göç mevsimi başladığında Güneşli günlerden birer dilim Ayırıyorduk zulamıza Karanlığın kol gezdiği günlerde Sığınmak vardı umudun brandasına Yani bir şekilde çözüyorduk Hayatın şifresini, şeytanın hilesini Korkuların filesini Koyu renkli kalın perdeler kapatsa da Farklı pencerelerden bakıp Aynı ufukları görüyorduk Bütün çözülmelerin arasında Yüreklerimizi nasıl da yorduk Son otobüsünü de kaçırmıştık mutluluğun Yalın ayak koşuyorduk ardından Topuklarımızın kanını avucumuzla silerek Bilerek acıyorduk bilerek Ellerin anlatıyordu en güzel masalları Gözlerin hep keşkelerdeydi Bakışların bulaşıyordu her yerime Yıkıyordum silinmiyordu Öyle bir şeydi Yeri geldikçe İsim takıyorduk birbirimize Yeşil-mavi Şahrud-seyduna Fırat-dicle Bütün isimlerini seviyordum da Bir yalnızlığı yakıştıramıyordum sana Ve kırmızıydın bütün renklerin arasında Serçenin kanadı kırıktı artık Yılanın derisi yırtık Göç mevsimi başladığında Payımıza düşeni almıştık Bakma öyle gözlerimin içine Keşkeleme umudumu ölümün şakası olmaz En az senin kadar diriyim Yeri geldikçe Şahika Güray |
tebrikler