SEN YAŞAMAYI SEÇTİN..
sabahları nasıl uyanıyorsun?...
kıyılar vuruyor mu denizine? Ayak uçlarını bırakıyor musun ellerine? Akşamları nasıl dönüyorsun? Komşuların var mı? Kapılar açılıyor mu ellerini uz/attığında? Hayal kuruyor musun mesela? Aylar...Günler...Ve sen’eler... Her şey dönüyor kirli bir paçavra türküsüne Ağladıkça saçlarım akıyor gözlerimden Ellerimi siliyorum gözlerime... Gözlerimi görmekten vazgeçtim Dayanacak gücüm kaldı... Sevinmemek için.. kabuk bağlamamak için dayanıyorum! Bütün haramlarım sevinçlerimin olsun Kırılsın ayaklarım içine... Çay bardaklarında yarım bırakılmış dudaklarım... Tanımadığım bir kadın olsun dirseklerim Sana anlatmak isterdim ardın sıra kalan ne varsa Görücü usülü ayrılıklar kapımda kimse görmüyor... Parçalanışlarımı kimse görmüyor Bana iyilik etsin istiyorum tarih Unutsun beni tüm kayıtlar Ağzımın kenarına demir atan bir göl Her şey Doğu’ya dönüyor ben Batı’da kalıyorum Sabahları nasıl uyanıyorsun? Melâîkeler iniyor mu sofrana?... Beni çırptılar sonsuz bir boşluğa balkonlardan Ekmeklere bıraktım yoğurduğum yüzünü... Ne dua...ne beddua...ne nimet verilenler... Yollar paramparça... Sen bir sevinçtin bağdaş kurduğum odamda.. Bütün odalarım kırıldı dizlerimin üzerine.. Ben topallayan bir haykırışla susuyorum avaz avaz.. Boşluğa serdiğim camlarımı siliyorum yüreğimle Gök yüzü ellerime dönüyor kirli bir bahçe eşliğinde Tuz ve buz... bir de “kırmızı bir başörtü”... Gülümseyen resimler... Dönülmeyen bir sıla... Sana asla rastlayamayacağım sokaklar... Durup dururken sana benzeyen suratlar.. Geceleri uyanıyor musun? Sırtımda taşıdığım ölü atlar kalbimi öksürüyor derin bir kanserle Nereye bırakacağımı bilemediğim bir nefes... Senin yüzün vardı bütün kuşları toplayan gülüşlerinde Aylar oldu... Her gün zehirden ritimlere katıldığım bu akşamlarda Ne sabahım kaldı ne akşamım ne seni unutabildiğim bir söz arası... Sen gidince ikiye yarıldım aksın diye denizler, ortamdan Develeri yardım her gün kuyulara kapanan dağlar... Her kavimden bin kişi seçtim Yüklenemedi kimse ayrılığın acısını benden başka!! Onlar kalıp beklediler.. ben ve rabbim gittik.. sade’ce gittik! O kadar yaşlandım ki... Alnıma düşen kırışıklıklarda yollarını arayanlar mı dersin.. Kendi yüzlerini okumaya gelen;tarihi inkar edilmiş coğrafyalar mı dersin... Kime seni sorsam: kıyametten s/öz açan levhalar bıraktılar ellerime Sabahlar...sabahlar...bir benim uyanamadığım sabahlar.. Kan kustuğum sabahlar... Bitsin bu kirli ayinler... Son bir kez görmeliyim seni Gözlerimi taşıyamayan iki okyanusu bırakmalıyım avuçlarına Gelmelisin.. Son bir kez bakmalıyım sana... Eteğine.. ellerine.. benzine... yüzün hariç! Bir mezar gömüp içime avuçlarımı kazıyıp döneceğim rahmime... (Ey beni yetim bulup barındıran Hangi yetimi üzdüm de kahrettim söyle? İsteyip dilenen hangi kalbi boğdum? Sen benim göğsümü yarıp genişletmedi miydin? Ve yükümü indirip atmadı mıydın? Senin zikrini yüceltmedim mi? Gerçekten güçlükle beraber kolaylık da var dememiş miydin? Sen her şeyi bilensin;bak! Acım çürüttü içimi. Sonra acım da çürüdü andolsun!!!) Yeryüzünün ilk kardeşleri değildik biz Hediyeler de sunmadık Tanrıya.. sınanmadık ta... Ellerim uzanırken en merhametle sana Sen rolünü Kabil’den yana seçtin! Birbirlerine sarılıp ağlaşan iki katil gibi Dön sarılalım... Aynı aşkı öldürdük nihayetinde Sen her şeyimizi unutarak yaşamayı seçtin; Ben utancımdan ölmeyi ...Hepsi: bu! |
Dön sarılalım...
Aynı aşkı öldürdük nihayetinde
Şairim hepsi bu mu sence
bu kadar güzel yazan bir kalem bunun devamını sürekli getirecektir
her yazılım bir sonrakini tetikleyecektir
yazmaya devam ve bekliyorum devamını
kutlarım