tutulmuş yürek geçitlerinden sıyrılıp gerillaların yasal giyotininde bilediğim ve her hakkı mahfuz yüreğimde ihya etiğim pusatsız bir şiir ifşa etmeliyim geceye
- II -
sıfır üç sıfır sıfır
bir kabus beni görüyordu bu gece düşlerinde ve bir susuzluk sonrası kavruluyordu çatlak dudakları tanrı dokundu birden nasırlaşmış parmaklarıyla kronik halüsinasyonlarıma araladığım gözkapağımdan daha bir tenhaydı gökyüzü yıldız savurganlığına vurduğum dizeler boy verdi önce sonra karardı bir önsözün mülteci hüznü kapımda gece, kapımda düşman, kapımda sığınaksız sanrılar... pusulası idamı gösteren bir şiirin son arzusudur geceyle sevişmek kabir vakti asılırken imgelerinden bir gürgenin küflenmiş tahtalarına sol tarafının ezici ağırlığında sağ tarafının sükûnetsiz sağırlığı çarpıyor kulaklarına duymuyor musunuz bir ben miyim evrenin bekçisi ey insanlar, yok musunuz
- III -
sıfır altı sıfır sıfır
şiirin burasında bir rüyaya demleniyor "kafiyesiz hayatlar" yol boyu ark, yol boyu güneş yol boyu taba sessizliği bileklerimize çarpıyor berrak bir soğukluk ve gün düşüyor buğday küskünü tenimize yürüyoruz sınırlarını ellerimizle çizdiğimiz bir atlasın kalbine doğru ansızın gidiyorsun özümü acılarımın şefkatine emanet ederek ve ansızın bitiyorsun uğursuz bir itin himayesinde yüzümü muğlak yalnızlıklara terk eyleyerek sen ağlak ve dikenli bir yolun spesifik sürgünü neden bıraktın gözlerimi ürktüm ketumluğundan açılamayan gözkapaklarımın oysa benim her rüyam, ülkene adanan dönüşsüz bir hicret kafilesi ki zerre-i varlığım, yokluğunda yoksullar taifesi ey mercan maviliğini gözlerine bulayan neden bıraktın ellerimi yok ruhumu kanattı bu rüya uyanmalıyım...
- IV -
sıfır dokuz sıfır sıfır
ertelenmiş son bir ışık huzmesi sızıyor tül hücrelerinden ve göçünü ertelemiş bir serçe penceremin pervazında şakıyor kes sesini lanet olası kuş böcek kelebek edebiyatı yapamayacak kadar realistim bu sıralar şayet görülen kâbuslara dirayetli bir bedene sahipse bir psikosomatiğin en tanıdık sığınağıdır uyku sancılı bun dönemlerinde uyumalıyım... yorgan altı yapay karanlıklar inşa edip rüyasız ve kirlenmemiş an’lara kapamalıyım gözlerimi tanrım azad et tamu hükümlüsü yüreğimi en çok burnumun ucu ve ayak parmaklarım üşüyor bu saatlerde
- V -
on iki sıfır sıfır
yürüyorum kuru yaprakların çıtırtısında gün ışığı deşifre ediyor derinleşmiş yüz çizgilerini koyu perdelerin güvenli dehlizinden sıyrıldığında mabedine ulaşmaktır öncelikli hedefin damarlarında isyan eden bir suçlu psikolojisi ve pimi çekilmiş bir bomba aceleciliği ne kaldı senden geriye ucundan koparılmış bir parça ekmek ve geceden kalan acımış çay kendini tanrılaştıran zavallı kadın bu şahsına biçilmiş yegâne pay öykündüğünüz öykülere meyyal olmadığını ömrün öğle vakti öldüğünde anladın davalı arama kendine bu maktüliyeti vakti evvel tattığın sevinçlere bedel say kahretsin deliriyorum
- VI -
on beş sıfır sıfır
ben çocukluğumun dizlerine kollarımı dayayıp hüznümü ellerimin arasına alarak bom boş duvarları izlediğim bu saatlerde öğrendim kolonlardan başka yoldaşım olmadığını beynimde tik takların resitali sol yanımda hep o bildik sızı karnımda asla doğuramayacağım bir bebeğin münzevi hıçkırığı ben bu saatlerde bu duvarlardan öğrendim bakmak ile görmek mefhumlarının aynı şey olmadığını
- VII -
on sekiz sıfır sıfır
göreceklerimden korkmasam aralardım belki perdemi evine taşıdığı yorgunluğun altında huzurlu mutlu ve çökmüş coğrafyalı emekçi adamlar, kadınlar... duyacaklarımdan korkmasam kısardım belki yüreğimin anarşist sesini ellerinde pamuk şekerlerin pembeliği semaya uçurtma uçuran apalak çocuklar gün geceye dönüyor ilk akşamın ilk öksürük nöbetleriyle çağıldıyor ciğerlerim bir sigara daha yakıyorum sokak lambasının ilk ışığına ben hayata meydan okuyorum hayat meydan okuyor benliğime
- VII -
yirmi bir sıfır sıfır
alnıma doğrultulmuş bin mavzerin menzilinde yalnızlığın mahremiyetine pusuyorum bir sayha belki bin merhem kanayan yaralarıma oysa ben gözümü sebil, gözümden akanı zemzem bilerek inadına susuyorum şiir git başımdan gafilim sefilim mutlu sonla bitmeyecek tüm sevdalara kefilim sersefilim narkoz sonrası küle belenmiş ağzım savruk hayatlara müntehir yürekler kusuyorum
an sonrası legal meşaleleriyle yaklaşacak zebaniler şiir onlar ki yüreğimin iç cebinde bulmadan imha etmeliyim seni geceye
- X -
Sıfır sıfır sıfır sıfır
tutulmuş yürek geçitlerinden sıyrılıp gerillaların yasal giyotininde bilediğim ve her hakkı mahfuz yüreğimde ihya etiğim pusatsız bir şiir ifşa etmeliyim geceye
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
bir nevrotiğin güncesi şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
bir nevrotiğin güncesi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
"pusatsız bir şiirle" yapılan "ifşa" , gayrı mahfuz yüreğimi "ihya" eyledide, korkarım imha olmıya. İlginç ve ilgi çekici bir günce. Halbuki siz geceyi muhattap almıştınız oysa. Fütursuzca araya kaynak olduk galiba affoluna. Tebrikler, saygılar, selamlar
kalemin şair kontrolünden çıkarak doğa üstü şiire itilmesi gibi bir şey bu.
sanki olağanüstü bir rüyanın etkisi ile yaşanmışlıkların harmanlanması 24 saate şiiri resmetmiş... ilk bakışta yoğun bir uğraş gibi görünen şiirde, bir çırpıda kullanılmış dizeler yumağı ve savruk duyguların zamanla yarışı var gibiydi.
mükemmel ötesi şiirin tek bölümünü dahi koparmak istemedim şiirin her iklimini yaşatan müthiş bir çalışma bu.
resme bakinca bir duralama ,arkasindan cok anlam dolu dizeler. sonuna kadar okundugu vakit cok guzel enfes .EEE...kimin kaleminden dokulmus Ed.hocamizdan. Sizi ve kaleminizi yurekten kutlarim,tebrikler!!!!! Sevgilerimle
Şiirin adı konuşmuş her dizede, her kelimede. Bakıldığında kelimeler bile bir başınalığı kabul etmişler gibi. Bir de biraz endişe ile okumaya başladım sanırım adının hışmı şimdiden tutukladı şiire serilen yüreğimi…
“tutulmuş yürek geçitlerinden sıyrılıp gerillaların yasal giyotininde bilediğim ve her hakkı mahfuz yüreğimde ihya ettiğim pusatsız bir şiir ifşa etmeliyim geceye ”
Hep deriz şiirde özgür olunmalıdır, kalem hissetiğini hiçbir şeyi dokundurmadan anlatabilmelidir kelimelerin konuşmuşluklarından ziyade dilediği gibi her harfi de ayrı ayrı dünyaya çekebilmelidir okuru. Konusu tüm dünya dilinde aynı olsa bile tema süzgecinden tek’im diyebilmelidir her şiir. Şiir benimse nasıl istersem öyle şekillenmeli.. Aksi halinde şimdi ne adını bilip kendimize yol edinebileceğimiz bir üstad olabilirdi ne de bize ayrıcalığımızı anlatan bir imza duruşu olabilirdi…Çok konuştum sanırım şöyle ki ,
“kalem ilk bölümde şu dört dizede bizi nereye buyur ettiğini anlatıyor. Cesaretiniz varsa okuyabilirsiniz diyor ama cesurca ne demek istediğini peşin kararla bildiriyor okura…”
Sevdim bunu..
Lâkin devam edebilmek için sert bir kahve gerekiyor sanırım adı kendine haps ediyor okuyanı diğer yorumda dendiği gibi “de-li-ri-yo-ruz” galiba…
Her ne kadar yorum esnasında pencereye tahammül edemesem de sütten kesilmeye benzetsem de bu şiir nefes aldırmıyor. Gayet sakin , rahat bir ruhum vardı buraya oturmadan evvel ve artık o ruh sarmaşığın aşığı…Ne kadar dolarsa o kadar suskun, naçar…
“duymuyor musunuz bir ben miyim evrenin bekçisi ey insanlar, yok musunuz”
Çekip aldığım yerler kısa olacaktır genelde ama evveliyle muhasebeye yatırılmalı çünkü evvelinden doğan fikrin sadece anahtarı alınarak gidiliyor..Bunun burada çok daha kolay olduğu da ayrı bir gerçek. Çünkü kalem öylesine bir açıklama ile yürüyor ki, anlattığını ne anlattığını anlamasına yardımcı oluyor. Genelde uyanık olunmaz şiirlerde, bir açılır gözler bitti diyordur eller. Artık susabilirim diyip de uyur yürekler. Ama burada anlamın güç olmasına karşın kalem bizi çok da uzakta tutmuyor.
Ki,
“o gecelerde pür dikkat kesilse evrenin bedeni duyulmaz hiçbir gözyaşı zelzelesi…”
Terkin kendine, bir tek kendine kalışın resmi sonrası… Bundan ziyade şiirleşilen duruma bakıyorum. İmge kullanımı hat safhada bunla beri gelen anlamsal zorluk. Sadeleşmesinden yanayımdır ki çokça çekinilesi durmasın eser ve tam bunu der iken,
“biraz da zor olmalıyızdır. Hazıra alışılmamalı ve de böylesine zenginlik de görülmeli ki yerimizde saydırmamalı şiir diyip kapıldığımız boşluklar. Sanat adına konuşmaktır bu. Çoğu yerde bakıldı mı çok insan yüreğim acıdı ben de o acıyı kustum der . Haklıdırlar kendilerince ama şiir yazıyorum, emek veriyorum ve ben bunu istiyorum keza şiir elbet anlayacaktır ona verdiğim kıymetin sebebini. Belki izimi takip edenler anlatacaklardır ona o zaman bilinecektir kalemim şiir yurdunda…”
Şiir beni bilecektir
’ i duydum burada..
“ülkene adanan dönüşsüz bir hicret kafilesi ki zerre-i varlığım, yokluğunda yoksullar taifesi ey mercan maviliğini gözlerine bulayan neden bıraktın ellerimi”
(burada ayan beyan isim bile var)
Şu aldıklarımın olduğu bölümde şiirdeki sebeplerin başka bir tarafa çekildiğini görüyorum ya da aslında aşk sevda öylesine boğamadıysa henüz bizi o halde başka bir dava var..Her kesin sözü kendine diyip sadece şekline dokunacağım ki bakılırsa oldukça da başarılı…
Şiir hissetmek midir düşünmek midir ?
Kalem olan düşünür …
His herkes için olağandır peki düşünmek ..Hani en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir denilir ya da akılsız dostum olacağına akıllı düşmanım olsun …Gibi gibi…Kediye dokunduk mu hatta geçin dokunmayı bakmak bile ürkütür, hisseder bazen ya gelen bir felakettir ya da şefkatli kucak…Düşünür ..Düşünmek hayvanlarda yoktu değil mi işte insan olmak bunu bir daha düşünmektir…
Ben çok evvele bakacağım. Hani Necip Fazıl, Akif ‘ e.. Bunlar neyi anlatadurdular kaleme verilen ömür boyu..Sadece ah başım vah başımla kalmadıklarını anlatmaya gerek de yok sanırım..O zaman ne yaptılar..Konuştular. Burada yine deriz konuşmak vardır konuşmak vardır. Ve sadece şu ki,
“ yaptıkları omuzlarda saksı taşımak değildi”..
Bu cümle kafi.
Bu kalemin de bir şeyleri üstü örtülü halde olsa bile anlattıklarının, şiiri konuşturduğunun öyle aman baştan savma şeyler olduğu söylenilemez. Evet çok başarılı , sevdim bu yolu..
Şiirin tamamını konuşmaya çalışsam döksem yüreğimi buraya sanırım msayfada yer kalmayacak.
Birkaç safi ve kafi cümle ile bitirmek en doğrusu olacaktır.
Serbesti düz yazı gibi gören , şiir değildir diyenler çokça görmüşümdür sanırım artık böyle başarı çıtası olmaları gereken yerlerde olanları göstermek gerekecek. Ve kurallılıkta bile rezilliğe vurulan şiir düşlerinin kuralsızlık görülen en kural hallerinden utanmalarının yolları da öğretilmeli…
Kelimelere ve şiire saygının okunduğu bir sayfa. Dediğim gibi ne temasına dokunuruz ya da dokunabiliriz ne de konusuna kısacası muhtevasının kanı bizi çok ilgilendirmemeli mühim olan bunun şiir derken şiirden gidilmeden anlatılıp anlatılmadırğıdır…
Bu sebepledir ki,
“yolu açık olsun kalemin..”
Ve derim ki,
Kıymetini bilsin ve silkinsin..Ne yaptığını mutlaka ki biliyordur da yapanların enderlerinden olduğunu da görmeli..
Kar(m)a – şık…
Son olarak bir şarkı sözüyle ayrılmak istiyorum…
Leman Sam seslendirmesi güzeldir biliriz ama Livaneli eseri için de ayrıca bir başkadır sesi..
“Seher yeli çık dağlara Güneş topla benim için Haber ilet dört diyara canım Güneş topla benim için
Umutların arasından Kirpiklerin karasından Döşte bıçak yarasından canım Güneş topla benim için
Seher yeli yar gözünden Havadaki kuş izinden Geceleyin gök yüzünden canım Güneş topla benim için “
Tebrikler, saygılar, selamlar