ıŞıK Ve ReNK
(şiirsel potpori!?!?)
Işık hayatsa renk insandır... ışık yanar renk doğar soyunup da gelir kendinden günü gelmemiş tohum tazeliğinde renk, dünü yarını olmayan kelebek gibi... bebek gibi gelir meleklerle dans eden rüyalarında mantığından uyanıp duygulara bulanıp... eş gibi gelir dünyayı aydınlatan güneş gibi... deniz gibi gelir koynuna almaya hazır her an yanlışa bakmadan günaha aldırmadan... bahar gibi gelir gül gibi doğada bir desen gibi gelir olduğu gibi... ışık kırılır renk aptallaşır tam da koşarken ulaşmaya bulutlara aklına takılıp düşmese tutabilirdi belki eteğinden gökyüzüne batıp, yer altında uçarken takılır gelinciğin peşine uzaklaşır peteğinden şapır şapır yürür sularda sırıl sırıl da sıklam olur bastonunun paçası gözünü alır bulutun alacası ağlar gibi oldur, damlar da gözünden biraz fırlar yerinden ama yine sarılamaz ufka bile bile yanlış yapacağını dener yine doğruyu inatla sorar cevabını bildiği soruyu heyecanlanır; şaşırır aklının aynasına sonra vazgeçer gerçekten uyanır; döner yine düşler dünyasına... ışık parlar renk gülümser baş ucunda çalan güneşle uyanır yüzüne vuran aydınlığa dertlerle birlikte sevinçlerin de varolduğunu bilmenin ve kendini hissetmenin coşkusuyla kaynar damarları çocuk olabilmenin gururunu taşır içinde ve hayatla dalga geçip, ölümle alay edebilmenin rahatlığı gözlerinde Ve inadı inattır; aklıyla değil, kalbiyle yaşar yanlış olduğunu bilse de yine de kararlıdır bu yolda yürümeye yalnız olduğunu bilse de hayatının sözleri yazılmış olsa bile beste hala onun elinde ne zaman yaklaşsa yarı yolda kalmaya başlar o yine neşeli bişeyler çalmaya... ışık dağılır renk büyür ve sorar acaba çabalarken yeşertmeye sözcükleri yine dalgalanır mı gülüşler? kaçar mı yoksa aptallığın tadı? biri sadece kendi için mi yaşar bu ikiyüzlü hayatı? belki mi olur evetlerin kaderi? dalgası da mı olmaz artık hayatın? artık yapma mı olur verilecek çiçekler? hayaller gerçekçi olmak zorunda mı kalır? hatıra mı olunur gelecekte; geleceği olunmaz mı bir başkasının? kalmaz mı manası seslerin kulaklarda? yüzler herhangi mi olur? belki de büyümüştür en sonunda... ışık patlar renk irkilir Ve aklına takılıp bir güzel en münasebetsiz zamanda sızmak olur yine paranın satın alabileceği en ucuz çayla boğazın üstüne örtülmüş paha biçilmez bir yakamozun koynunda dümeni kırılmışçasına dolaşırken kalabalık bir sokakta saçını başını düzeltme dürtüsü olur içi karanlık bir dükkanın camlarında ışık uzaklaşır renk ağlar oysa fırça tutabilse kalem yerine daha fazlasını yazabilirdi siyahla beyazdan kırk dereden sıfat getirmeden anlatabilirdi bir gülüşü... ve her geriye çekilişinde ihtimal bitirememiş olurdu hemfikir olup fırçasıyla doyamamış dokunmaya o yüze o yüz bundan habersiz ağlarken zilzurna bir şiirin rengarenk dizelerinde... ışık erir renk hüzünlenir ve en zamansız gece gelir usulca bir damlanın koynunda dipten göğe bakarken ilerler kör topal kelimeler sırtında bir el yordamıyla... döndüremeseler de zamanı geri o an olan olur açılır arkadaşlık kardeşlik girer içeri... ışık akar renk değişir ve yeni din gibi olur aşk eski günahları affeder uçar özgürlüğe oysa ki Ya aşıksın derlerdi Ya özgür... bilmezlerdi Mantığına kandıkça teslimiyet yalnızlıksa eğer özgürlüğe derman şekilsiz düşlerin gölgesinde en aşık en yalnızdır her zaman... ışık susar renk yutkunur tarihsiz bir gece gibi zaman dersen son damladan sonra müstakbel bir yeni ilk yudum öncesi, o kadar susuzdur ki yine.. sonra o kadar yanında olur ki o an kelimeleri düşer elinden yere ve toplamak için eğildiğinde kendini bir cümle uzakta sandığı şeyler virgüllerin arkasına saklanır ışık titrer renk oynaşır bir yunan şarkısının titrek ritimleri gibi ince beline ithafen zarif çayın dumanlı sadeliğinde belki de sokağın tenhalığında saklı kalır böyle hüzün yüklü huzurda anlaşılmaz sözlerin ortak dili oluşu akordeonun ve tam da anlatayazarken derdini en sessiz zamanda değişmeye mahkum olur müzik çaresiz bir plağın sentetik dizelerinde... ışık vurur renk haykırır Deli yağmurlar ağlarken karanlıkta iliklerine kadar aşık olmuşken sertliğinden kibirli taşlara inat su gibi yumuşaktır bihaber olsa da en keskin kılıç, onun kesilmezliğinden... ışık azalır renk uyur yelkovan üçü beş geçe cırcırböcekleri pürneşe gecedir artık ziftten örümcek ağı baykuşun tapınağı... gecedir artık şairlerin ilhamı şehvetin melodramı... gecedir siyahın ayak sesi beyazın son nefesi uyuklayan evrenin katrandan elbisesi... ışık aldanır renk kanar Hallacın kanadığı gibi... gözleriyle bakmayı bilmemekten, hep mucize mi gerekir inanmaları için? ve güneş daha uyurken öyle bir ağlar ki bülbül titrer gül tüyleri diken diken... ışık kızar renk utanır anlamaz gibi Nasıl yaşanır? Dayanmak niye? Yüzü en az kızararak “sevişmek” diyebilenin en çağdaş olduğu bir yerde ışık kayar renk isyan eder Üç günlük dünyada üç öğünlük rüyalara sıkışıp da hala atabilmesi gibi kalbin hala yaşamak zorunda olmak gibi... Giymek gibi “Al bu senin hayatın” diye verilen elbiseyi ömrün yırtmacından firar etmiş kıçına aldırmadan... Yaşam dedikleri şey aslında... Siz bilirsiniz ne anlar o yaşamaktan... ışık azar renk siner yoktur günleri, günler ne kelime saatlerden geriye kalandır sadece itirazsız,üç kuruşluk erkekliğine sövercesine O kadar ait değildir ki hiçbir şeye; özgür O kadar ait degildir ki hiçbir şey ona; yalnız ve mecburen umarsız ve güler olan bitene sadece güler geçer... ışık kurur renk kararır Zaten ne bir ses ne de bir dert oynaşır bu karanlıkla dalga geçercesine Fırsattan istifade damlar pıtırtısız mum dibinin karanlığından için için yanarken dikkat çekmek istemezcesine Ve sessizliği susturan bir hıçkırışla sulanır gözler şafaktan önce küçümsenen bir uzletin delirdiği anlarda... ışık yakar renk kör olur Gecenin en karanlık zamanı gibi ya da en siyah yeri dumanlı şehrin güneşi hisseder ama en korkunç karabasanda kimse ışık tutmaz ona gölgeler üstüne düşer yine geçen gecenin köründen ve çaresiz bir gözyaşıyla sorar hiç karanlığı kör bir gözden gördün mü? bilmez ki bayıldı mı,uyudu mu,öldü mü? ışık söner renk ölür kim bilir bir gün uyanacaktır belki kan ter içinde Bütün cevapları bildiği bir evrene ve artık korkusuz olacaktır uykular sağa sola dalgalanmadan durulmuş bir gecenin ermişliğinde... |