ZAR-I BÜLBÜLDört yan şimdi karanlık Ovalar ıslık ıslık Başımızı okşamaz mübarek eller Yıkılır üstümüze dervişsiz devirler Dönmemek üzere giderken beyaz atlılar Sıcak yaraları gizler soğuk çatılar Kıyım kıyım şimdi yüreklerimiz Gönlümüzden üzülürken ellerimiz Anlamadılar Sahaflarda saklı kalmış bir varak Bir zamanlar okunurken ağlayarak Sökülmezdi böyle et ve tırnak Eski sevdaları terennüm ederdi dil Sahici bir kuş sanılırken ebabil Zamansız düştü elimizden kandil Zar atılırken dar alanda zulmete Saklanır günahlar kıyamete Kaçarız gölgelerimizden Çıkarız bir gurbete Söyler misin kaç kişi var elleri temiz İçimize yabancı düşer içimiz Ellerimiz duada asılı kalır Kendi etimizi ısırır dişimiz Kırılır Düşleriyle okurken zamanı nasipsiz derviş Kaç Bilal var sesi rüzgarda kaybolan Bakarız biri birimize anlamadan Afazi bir tortu kalır içimizde Diş izleri acı verir gözlerimizde Vaveyla düşerken dile Girilir uzun sürecek bir eylüle Kıyamet düşer güle Ver artık sözü zar-ı bülbüle Hayrettin YAZICI |
İçimize yabancı düşer içimiz
Ellerimiz duada asılı kalır
Kendi etimizi ısırır dişimiz
Kırılır
Düşleriyle okurken zamanı nasipsiz derviş
Kaç Bilal var sesi rüzgarda kaybolan
Bakarız biribirimize anlamadan
Afazi bir tortu kalır içimizde
Diş izleri acı verir gözlerimizde
Vaveyla düşerken dile
Girilir uzun sürecek bir eylüle
Kıyamet düşer güle
Ver artık sözü zar-ı bülbülle
yürekten kutlarım sizi yüreğinize sağlık saygılar sevgiler...