AĞIT
----Çok sevdiğim yeğenimin eşi,çok sevdiğim Mustafa’nın kızgın yağ kazanının patlamasıyla hayatını kaybedişine yürek sesimden gelenler.
Yirmi yedi nisan iki bin dörtte, Bizi can evinden yaktın Mustafa’m. Günlerden salıydı zalim gurbette, Seni sevenleri yıktın Mustafa’m. Acı haber dilden dile duyuldu, Yürekler sızladı, ciğer oyuldu, Birkaç saniyede of neler oldu? Sağ girdin ölü çıktın Mustafa’m. Cehennem patlamış, neylesin doktor? Böyle bir afetin devası yoktur, Sinene saplanan ateşten oktur, Şimdi küle döndün şaşkın Mustafa’m. Dul bıraktın en sevgili Gül’ünü, Nasıl çeksin bunca ağır zulümü? Bu gün feryat figan ağıt günümü? Dar ettin dünyayı sıktın Mustafa’m. Yetim koydun Gamze kızla Merve’yi, Babadan koparttın taze meyveyi, Elbet istemezdin acı vermeyi, Ne var ki böyleymiş bahtın Mustafa’m. İnişli çıkışlı hayat yolunda, Kızların yanında Gül’ün kolunda, Kime neden küstün? işin sonunda, Gurbet yollarına saptın Mustafa’m. Seni damat değil oğlu sayardım, Hata yapar diye korku duyardım, Bir değil, beş değil, kırk kez uyardım, Sonunda kalbime battın Mustafa’m. Biliriz ki takdir Allah’tan gelir, Veren o, alan o kime ne denir? O nasıl ateş ki etlerin erir? Canını Allah’a sattın Mustafa’m. Böyle ölenlere şehit diyorlar, Gider gitmez nurdan kaftan giyorlar, Zevk safa içinde içip yiyorlar, Dilerim yücedir tahtın Mustafa’m. Kimi vurdumduymaz, kimisi tanık, Kimi en azından sendende sanık, Her işin karışık, hesap dağınık, Ortaya çıkıyor saklın Mustafa’m. Bilmem hangi sebep kazanı yarmış, Bir anda her yanı alevler sarmış, Yanında ortağın Şükrü’de varmış, Bu acıyı nasıl tattın Mustafa’m? “Paldır küldür amma güleç” denirdi, Gönlün zengin idi aşın yenirdi, Yazık ki ömrünü mihnet kemirdi, Kendini yâd ele attın Mustafa’m. Art ardına geldi bitmez tokatlar, Ecele çağırmış küçük hesaplar, Keşkeler, eyvahlar, amma, fakatlar, İçinde çağlayıp aktın Mustafa’m. İhtiras uğruna seni üzenler, Selamsız sabahsız ahkâm kesenler, Düğün bayram etsin dünkü küsenler, Bilsin şenlik senin hakkın Mustafa’m. Maddeye kul olup Hakkı görmeze, Ölümlü dünyaya fikri ermeze, Sağlığında sana değer vermeze, Merhamet ederdi aklın Mustafa’m. Dostluk fire verdi acımız büyük, Çocukların yetim yaşları küçük, Gül’ün omzunda dağlar kadar yük, Bilmem ki kimeydi kastın Mustafa’m. Mevla’nın işine karışamayız, Hâşâ takdiriyle yarışamayız, Fakat yokluğuna alışamayız, Ne çare sen bizden bıktın Mustafa’m. Dünyadan gidenler dönmez diyorlar, Kalanların yüzü gülmez diyorlar, Başına gelmeyen bilmez diyorlar, Bizleri hicrana çattın Mustafa’m. Mezarına girdim açtım yüzünü, Nurlara gark olmuş gördüm yüzünü, Senden alamadım şaşkın gözümü, Gönlüme ay gibi battın Mustafa’m. Kefenini açtım gövdene baktım, Alnından öperek veda bıraktım, Bir bilsen ne kadar ağıtlar yaktım, İçime kor gibi aktın Mustafa’m. Cennete gidenler böyle yanarmış, Rahmet deryasından içip kanarmış, Ruhun elmas gibi beden kararmış, Ukbada evini yaptın Mustafa’m. Ne muhannet kaldı nede üzenin, Umarım doğruldu eğri düzenin, Valsına erip de gerçek güzelin, Yerine gel dimi? ahtın Mustafa’m. Zaman geri gelmez olanlar oldu, Yüreğim yanıyor içim ah doldu, Bilirsin ki sana sevgim çok boldu, Yaralıya dertler kattın Mustafa’m. 27.04.2004…….Mustafa YARALI |