BULANTININ KUYUDAKİ SESİ
BULANTININ KUYUDAKİ SESİ
Aklı evvellere sorsan kalbur saman içinde evvel edilmiş bir kurban, Değişkenlerin değiştiremeyeceği bir kertenkeleyim ben... Önceden camdan bakıp tırmanmak istediğim her ağaç kupkuru, Bir talan havası var küf kokusunda asfaltların Kime sorsan öncesini unutmuş bir aylak, İt karmaşasında keskin dişlerin körpe bir etim ben... Satın beni adli olmayan bir çekmeceden çıkartıp düşlerimi, Gölgemi susturun bir saman alevinde, yanık yüzlü bir teni tadarken salkım söğütlerin bitişiğinde... büyük tokalı kemerini söküp kalçalrını okşarken onun mezar taşlarının dibinde, Kimdi saklayan çimlerin kokusunu ? denizlerimdeki takaları susturan kimdi ? adımı bile unutan kimdi ? ak avlulu yamalı duvarlardaki izlerde Kimdi yanağıma bir gamze gibi iz bırakan ? Kimdi kabuğunu soyduğumda meyvasını tadamadığım akışkan şeytan , bulaşık ağaç , çamur insan... Kabusum hangi labirentin sonu kadar ödül kavgasıydı benim ? Bir camdan diğer cama uzanamadan telaşım bile çürüdü gitti , Gören ah edip utanmaz , taşa kul ezberinden şarkı söyleyip uzandığımı kimse bilmez... Sökülmüş dişleri , delik deşik bedenleriyle gelir hergün iyi bir niyetle ayak bastığım her hayalet şehir... Onlar ki ; hatipleri suskun , cellatları kindar , secereleri keşmekeştirler... İyi tanır , iyi bilirim Eminim ki çok usta ellerle süslenmişlerdi bir zamanlar Kimdi peki ? yarım yamalak ısrarıma , zayıf ve buruşuk sabrıma salyasını bulaştıran... sordum ve küçücük bir cam önünde eridim , biliyordum... en cüce şehirlerde bile bir ışıltılı renk değildim Kimdi ? aklımı bir girdapta dolaştırıp boğazıma bir suç halkası gibi takan bu ömrü Şeytanlarımı kandırdım ve ateşimi gizlediğim yerden çıkardım , Şimdi bir sus payını öteliyorum Ey içimdeki mahşer baritonu ! Bana çatısı uçmuş , duvarları yıkık dökük hiçbir hatıramı hatırlatma Çöl gibi bir yerde nasıl deniz ederim ben düşümü ? Buruk bir kıyımda asılıp dondurulmuş bir kılıç ustası , kampları iniltili kışların yumuk yumuk elleriyle titreyen çocuklarından biriydim ben sesimi anahtar boşluğuna sıkıştıran her zalim zamanda bile seyirlik bir oyun gibi izledim bu hayatı ve kanadım ... yüreğimin çocuksu korkusunu kimse göremezdi yağmalanırken şeker arabaları Sünnet kınası neden yakılırdı ele ve o biçimde Silah tutsun diyeymiş erkeğin eli... Bildim ve her erkek edilen cesedin yasını tuttum günü geldiğinde Şarkılarla gidip ağıtlarla döndüler kıldan her köprüden geçerken bile kılı kıpırdamayan beyler , kent soylular gördük nasıl olsa canından yorgun , camdan bir kalptik biz ... Kırıldık , tozlaştık ve dağıldık ... CAMIN DIŞINDA , DALLARI KURU AĞAÇTA BİR KERTENKELEYİM KİMBİLİR BELKİ DE KERTİLENKELEYİM SARP ÖZDEMİR |