Mihrimah Gece ve Güneşne söylesem nafile bugün diliyle ölenlerdenim ne anlatsam göğe uçar yok olmuş bir günün hesabı açık verir dünümde ve ben rotadan çıkmış bir gemi gibi okyanuslar içinde anlayın halimi dünya bir an önümde düzleşti devrilmekteyim sular gider önümden ben giderim bir tahta parçası kalır geride suyun kuvvetine diyecek yok bir tuza karışmış bedenim bir de tutamaz kendini kendimden ayrı giden ellerim rüzgâr sebepsizsin geceye doğan güneş Mihrimah öldürür yıldızları ve Ay’ı birlikteliğin gece zehir olur ezan karışır selâya bir kaç vakitlik saltanatın kaldı oysa git... git başka yerleri keşişle yoksa savrulurum ve okyanus çıldırır yatağı kayar yerin dibine bu şiir yalnız kalmış bir ruhun serzenişidir vakit henüz ikindi az önce kalktı bir ölü toprağı sahipsizdi sanki dizeler mahşer yerini anlatıyor gibi bu ne kalabalık bu ne kadar kelime dilim geçerken dilimin gerisine nerden çıktı bu kadar hece uzak dur! uzak dur şiirimden kafiye uyumsuz bir an içindeyim ahir bir sevdayım belki kırılmış menekşe kanadı bilemezsen az önce kaldırılan ölüyüm ben ruhum olmadan bedenim ağır sancılar içinde dur biraz biliyorum galiba beklediğim biriydi rivayet edilen kehanetleri karıştıran biri eyvah! yolda kaybolan beklediğim benim benden giderken sığındığım senim... II sığınağı bana göster sevgili yorgunum ve nefessiz dizlerim yorgun bir at yığılıyorum sanki şu sığınağı göster sevgili ruhum toprağı gözler gibi |
aklından bir dua geçer, bir ayet dökülür suya
neyi surda saklıdır, neyzeni ayette
tebrik ve ışıkla