bir sunağa gömüleli hüzün…Açıldığım denizlere bıraktım acının yüzünü uğradığım limanlarda unuttum geçmişi kaçtığım filikalarda ağladığım da oldu belli belirsiz ki kumdan kaleler yıkılınca üstüme sıyırınca hayat çift yüzlü elbisesini utanmadım çıplaklığımdan kabuk bağlasa da yaranın en kuytusu en çok diz/e/lerimde kanadı babamın yokluğu... kiraz ağacından ödünç aldığım dudak kırmızısı düştüğüm incir ağacında bıraktığım korku ektiğim çiçekler aşkına yâr aşkına mis kokulu düşlerle açtı… epey oldu uçurtmalara takılmayalı çocuk yüzümü değişeli de çok oldu kadınlığa küçük oyunları saymazsa düş yanımın yaramazı hayatı topaçla çevirmeye başlayalı nicedir döner durur eksenimde dünya nedense önce kuşlar terk etti aklımı… kırık isli camlardan güneşe bakmaktı oysa yaşamak; ay tutulurken gözlerin beyazında sayısız yıldız saklanırdı yastık altlarına ışığa dönen kelebeğe benzerdi yüzüm güneş tenimi öpene kadar sürerdi bu rüya ta ki bölene kadar yağmurlu bir martı sesi şehir kendini yağmalayınca mazgallara bıraktım öfkemi… hasret; yağmur sonrası gökkuşağında renkti ağlarken gözlerime düşen gülümsemede en çok şiirler sahiplendi sesimdeki ebrûliyi bir de yüreğimi bağladığım deli rüzgâr kapıldığım sulara karışan saçlarımda uzadı sevinç bir sunağa gömüleli hüzün denen derviş güler oldu yüzümde aşk... şimdi imge geçididir her söz her seviş… Fotoğraf Erhan Bayladı Yorumuyla şiire can veren anneme, gece saçlıma teşekkürlerim ve sevgilerimle... |