Rahmet
Çekilsem bir kuytuya,
Kuş uçmaz, kervan geçmez. Sonra dalsam uykuya, Öncekine benzemez. Ve uyansam aniden, Kalbime sarılarak. İman etsem yeniden, Utanca karılarak. Evvelimi düşünsem, Düşse başım toprağa. Bir başıma dövünsem, Bölünsem bin yaprağa. Gelmese hiç kimseler, Hatrıma ki; bir anlık. Sağır olsa hasseler, Duyulmasa bir çığlık. Gözbebeğim kararsa, Kurusa pınarlarım. Bilmem, ne kadar varsa, Yıkılsa duvarlarım. Ve unutsam herşeyi, Hatta kendimi bile. Sonra yırtsam perdeyi, Kan rengi yaşlar ile. Tamam, tamam deseler, Karışsam yedilere. Dünyaları verseler, Uzatsam kedilere. Gelse altı üstüne, Dönüp bakmasam, yerin. Saplansam diplerine, Boğulsam, şu kederin. Ne feryat etsem orda, Ne de imdat beklesem. Seslenseler ardarda, İhtiyacım yok, desem. Ağlasam, ben ağlasam, Herkes gülüp dururken. Karaları bağlasam, Köpeğim kudururken. Anlasam, ağladıkça, Anlaşılmaz olanı, Rûhumu dağladıkça, Yalnızca Vârolan’ı. Bir dost görsem ağlasam, Benzi biraz sararmış. Arayanlar tastamam, Ağlayarak ararmış. Hıçkırsam korka korka, Hiçbir şey istemeden. Bir âsa ve bir hırka, Lütfetse kereminden. Ama evvel erise, Taşa dönen servetim. Eğer O dilemezse, Neye yarar halvetim. Peygamber hatırası; Gözyaşı, nerdesiniz? Âh ile aşk arası, Uzak yerde misiniz? Gelin, ağlatın beni, Ben kendime ağlayım. Düşünüp ölmeyeni, Sular gibi çağlayım. Ankara, Mayıs 2009 |