dinleanne, seninle pierre loti’de içtiğimiz o keskin kokulu çaydan sonra gözlerime dolan yaşlar ve gücünü yitiren parmaklarım bir soğuk kış gününün bilmem hangi makamda bestelenmiş türküsünün kavuştağında, umutsuzca, dokunuyor çocukluğumun masallarına. ve gün doğmadan aklımda dünden kalan ne varsa o meydanın taşlarına tek tek işlenmiş o yağmurun damlalarında iğne iğne ada vapurunun acı düdüğü gibi yüreğimde. anne, halvetten yeni çıkmış bir dervişin lale motifleri gibi yüreğinde o ebruli titreyişin neva perdesinden yükselen soluğu neyimde. sana, bana ve herkese kimsenin kimseyi görmediği caddelerde olabildiğince sessizce olabildiğince ağrılı bir sıkıntı doğduğun gün gibi solgun bir vakitte bilmediklerimizle rakseder içimizde .. ../ ellerimizde alışveriş poşetleri ardımızda gölgelerimiz unuttuğumuz... bu anlamsız nazirede sen gülsen ben neyim ben neysem sen gül ?/ ruhum köşeye kıstırılmış ruhum isyan ediyor dünyamın demirden seslerine /damarlarımı üşüten/ anne, sana bir mektup daha yazayım diyorum elim varmıyor anne, bu şehirde kimsecikler içimdeki sesi duymuyor... seni özledim. |