NAZLI KIZ
Deh hadi diyordu sarıkıza nazlı
Tepesine vurmuştu güneşin yakan kızılı Yol yol terler akıyordu şakaklarından Yinede yorulmak nedir bilmezdi nazlı kız Öyle güzeldi ki gök mavisi gözleri Mehmet’i belli ki o gözleri sevmişti İki yanından sarkardı kınalı örgü örgü saçları Başında yeşil yazması İki gönül bir olunca Samanlığın seyran olduğu zamanlarda Köylüde yakıştırdı birbirine iki yâri Hadi dediler iki çulsuz yakışır bir hamama Askerlikten gayrı bir ayrılık girmemişti aralarına Muhtar eline verir iken mektuplarını Ha gayret nazlı kızım derdi Az kaldı vatan borcuna Seherden gün batana dek tarlada çalışırdı Yüreğinde taşıdığı sevdasıyla Mehmet’i borcunu ödemeye gitmişti vatana Dilinde yanık bir türkü Arada bir deh der sarıkızına Gülmez gök gözleri sevdiceği dağlarda Ara sıra belini doğrultur dalardı bakışları yollara Çıkartırdı mendilini koklardı Mehmet’i kokardı burnunda Gün tepelerin ardına düştü Gündöndüler boynunu büktü Düştü sarıkızla Nazlı kız evinin yoluna Uzaktan şaştı kaldı Kerpiç evinin önündeki kalabalığa Hızlandırdı adımlarını baktı olmayacak bıraktı sarıkızı Nefes nefese vardı bir koşuda Mehmet’inden acep haber mi gelmişti Herkesin gözleri neden böyle yaşlı Nazlı kızın uçup gidiverecekti orada yüreği Muhtar avucuna koydu künyeyi Üzülme nazlım dedi ömür bu kadarmış Mehmet’in dağlarda varmış şehit kalmış Tek damla gözyaşı akmadı gök mavisi gözlerinden Öyle tembihlemişti yâri gitmeden Akmasın sakın yaşlar kurban olduğum gözlerinden Koynundan çıkardı Mehmet’inin terini sildiği mendilini Bir avucunda da künye sessizce evine girdi Akıtmadı yaşları akıtamazdı da Bedeninde taşıdığı emanet bir can vardı Şehit Mehmet’inden ona kalan son armağandı… SELMA ARDIÇ TAN |